Nakısatü’l akl zümresi
Divan Edebiyatında Kadına Genel Bakış balıklı bir makaleye imza atmış Ülkü Çetinkaya (Dr. Ars. Gör., Ankara Üniversitesi.) Özet kısmında şunu söylüyor yazarımız: "Türk toplumunda kadın hayatı sosyal, siyasal, dinsel ve kültürel faktörlerin etkisi ile yüzyıllar boyunca önemli değismelere uğramıştır. Bu değişim kaçınılmaz olarak Türk edebiyatına da yansımış ve kadın konusu, Türk toplumunun geçirdiği medeniyet ve kültür değişimi süreçlerine göre, İslamiyet öncesinde, İslam kültürü etkisinde ve Batı uygarlığı etkisinde olmak üzere üç ayrı döneme ilişkin olarak gösterdiği özellikler bağlamında ele alınmıştır. Bu çalısmada Türk kadınının bu dönemlerden ilk ikisi içindeki yeri üzerinde durulmuş ve özellikle divan edebiyatı temsilcisi şair ve yazarların kadına ilişkin yaklaşımlarının, edebî eserlerden seçilen örneklerden hareketle değerlendirilmesine çalışılmıştır."
Bu beyandan sonra Orta Asya'daki Türk aile yaşamından örnekler veren yazarımız Eski Türkler içinde kadının hakim, güçlü, vaz geçilmez vs. olduğunu söyleyip şöyle devam ediyor:
"Dede Korkut hikâyelerinde müstesna ve kutsal bir yeri olan kadının, İslâm kültürü etkisi altına girildikten sonraki edebî ürünlerde bu değerini kaybettiği, âdeta kötülük sembolü olarak anlatıldığı görülür. Bu anlayıs daha XI. yüzyılda Yusuf Has Hâcip tarafından yazılan Kutadgu Bilig gibi İslamî edebiyatın ilk ürünlerinde bile görülmeye baslar. Kutadgu Bilig’de Yusuf Has Hâcip “Sana son sözüm: Kız doğmazsa, doğarsa da yasamazsa daha iyi olur. Dişileri dışarı çıkarma, yemede içmede birlikte bulunma, evden dışarı çıkarırsan doğru yoldan ayrılırlar. Dişide vefa yoktur. Gözü baksa bile gönlü başka tarafta olur. Kadın yüzünden nice erkeklerin nesli kesildi, niceleri toprak oldu. Nice asiller toprağa gömüldü” demiştir."
Gördünüz mü meselenin boyutunu? Orta Asya'dan beri taşıyageldikleri kimlikleri ve güçleri ile kadınlar İslamiyetin etkisi ile güçlerini kaybetmişler, kötülük kaynağı olarak görülmüşlerdir. Yaptığına bakar mısınız İslamiyetin ve dindarların? Ecdat hızını kesmemiş yaşam alanlarını iyice daraltmış kadınların:
XIII. yüzyıldan XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar yaklasık altı yüzyıllık divan edebiyatı geleneği içinde kadın şairlerin sayısının erkek şairlerin sayısıyla kıyaslanamayacak kadar az oluşu da Osmanlı edebiyatında kadınlara düşen pay hakkında fikir vericidir. Kadın şairler tezkire yazarlarınca da edebiyatın aslî üyeleri olarak görülmemiş, bir alt grup olarak değerlendirilmişler, hatta kadın taifesinden olmaları onların ayıbı olarak gösterilmis, “nakısatü’l akl zümresinden” olduklarına dair ifadeler kullanılmış, bu da onların edebiyat içinde yer edinmelerine izin vermemiştir.
Bu iddiaların şimdi de örneklenmesi gerekir tabi. Aksi halde mesele havada kalır.
Nitekim başta divanlar, mesneviler ve pend-nâmeler olmak üzere pek çok edebî eserde kadının şeytan, kasık düşmanı, baykuş, akrep ve yılana benzetildiği; kadın için saçı uzun aklı kısa, nâkısatü’l-akl (aklı eksik), ahmak, yalancı, süs ve zevk düşkünü, vefasız, güvenilmez, sadakatsiz, hain, kurnaz, aldatıcı, hilekâr, fettan vb. gibi daha pek çok olumsuz sıfatın yaygın olarak kullanıldığı görülür. Belli baslı divanlardan, mesnevilerden, pend-nâmelerden ve konuyla ilgili kaynaklardan yapılan taramalar sonucunda elde edilen ve değerlendirilen aşağıdaki örneklere bakıldığında, divan edebiyatında kadına ilişkin bu olumsuz bakış açıkça görülecektir.
Kadın hilekârdır, kötüdür; kadına inanılmaz, güvenilmez:
Divan sairlerinin eserlerinde kadın hakkında dile getirdikleri olumsuz bakış açılarının başında kadınların hilekâr, yalancı, güvenilmez ve inanılmaz oldukları gelir. Kadınların hilekârlıkları ve fettanlıkları ile pek çok kötülüğe ve belaya sebep oldukları, bundan en çok erkeklerin zarar gördüğü, bu nedenle erkeklerin kadınlardan kaçınmaları ve onlara uymamaları gerektiği vurgulanır. Cinânî Allah’ın kadınların çok hilekâr olduklarını bildirdiğini, onların hilelerinden kurtuluş olmadığını, hile ile erkek arslanların kediye benzediğini, kızgın, kükreyen bir arslanın geyiğe döndüğünü ve boynuzlarının gökyüzüne kadar uzadığını söyler. Dolayısıyla kadınların hileleri ile kedi gibi evcillesen ya da geyik gibi uysallaşan erkek aslanların, bu hileleri görememelerini geyiğin boynuzlarının göğe çıkması olarak nitelendirir...
Hamdullah Hamdî, Yusuf u Züleyha mesnevisinde Züleyha’nın Yusuf’a cinsel tacizleri üzerine, Peygamber’in kadınların şeytanın ipleri olduğunu söylediğini öne sürerek, bu iplerin bela ve fitne olduğunu, erkekleri hilekârlıkları ile bağladıklarını söyler...
Larendeli Hamdî de Leyla vü Mecnun mesnevisinde, kadının hile alameti olduğunu belirtir. Ona göre kadınların isi dost gibi görünüp düsmanlık etmektir. Kadının dostluğu da düsmanlığı da kötülüğe yol açar, çünkü onların hilelerinin sonu yoktur...
Lâmi’î, kadınların içleri kötülükle dopdolu olduğu için dışlarına bakıp aldanmamak gerektiğini; hile, yalan, fitne ve sahtekârlığın kadınlara miras kalmıs bir sanat olduğunu söyler. Sair, açıkça belirtmemekle birlikte bu mirasın kadınlara Hz. Âdem’i cennetteki yasak meyveyi yemeye ikna ederek cennetten kovulmalarına sebep olan Hz. Havva’dan kalmıs olduğunu kastetmektedir...
Kemal Pasazâde’ye göre kadınların yalancılığı, hilekârlığı sabır ve hoşgörü sınırlarını asar. Kadınlar sabır ve hosgörü seddini dilleri ile yıkarlar. Oysa dilsiz olan kadın ne hostur. Bu nedenle asla kadınlara inanmamak gerekir. Kadınların her davranısında bir hile vardır. Kadınlardan uzak olan Hakk’a yakındır. Yeryüzünde ilk kan dökme olayı kadın yüzünden yasanmıs, Kâbil Hâbil’i kadın yüzünden öldürmüştür...
Edirneli Nazmî, kadınlarıyla bas basa fazla vakit geçiren şeyhlerin hasmetinin eksileceğini, onlarla sıkı fıkı olmanın sonunda her erkeği yoldan çıkaracağına işaret eder...
... / ...
Divan Edebiyatı kadına hep böyle mi bakmıştır? Hayır. Asla.
Peki bu bakış açısına dair beyanlar nedir? Günümüzde de var olan münferit söylemlerden başka bir şey değildir.
Yani?
Öncelikle Divan Edebiyatında Kadına Genel Bakış gibi iddialı bir başlığın altında daha detaylı ve daha fazla metin taramaları yapılmalıydı. Örnek olarak sunulan şair sayısının azlığı kadar verilen örneklerin de azlığı cımbıza seçim düşüncesini vermektedir. Ayrıca kadına dair olumsuz görüşünü dile getiren bir şairin tam aksi görüşlerine kaynaklık eden mısraları da zengin örneklik açısından alınabilirdi. Kadına şiddet tartışmalarının ayyuka çıktığı bu günlerde toplumda var olan "kadın" algısı ile şu bir kaç örneğini gördüğümüz Divan Edebiyatı kadın algısının paralelliği olumsuz genellemelere sebebiyet verebilir. "Zaten bizde eskiden beri kadınlar..." Hayır bu kadar basit değil mesele ve ucuz birkaç genelleme ile içerisinden çıkılamaz. Kadının şiddete maruz kalışı kadını, erkeğin şiddete maruz kalışı erkeği haklı çıkartmaz. Kadın ve erkeğe "insan" gözüyle bakamamak müşkîlatın temelinde yatıyor diye düşünüyorum. Ne bütün kadınlar kötüdür ne de bütün erkekler. İnsanların bir kısmı ahlak açısından zaaf yaşıyordur ve bu bütün insanların ahlaksız olduğu anlamına gelmez. Bütün Divan şairlerinin kadını "şeytan" olarak görmedikleri gerçeği gibi.
"Ya Rab bana cism-u can gerekmez,
Cânân yok ise cihan gerekmez" diyen Fuzuli'ye haksızlık etmemeliyiz.
Ah Galip Dede ses ver asırlar ötesinden:
"Gül âteş gülbün âteş gülşen âteş cûyban âteş
Semender-tıynetân-ı aşka bestir lâlezâr ateş"
Divan Edebiyatı baştan sona aşk değil midir? Platonik aşk büyütmez mi bağrında? Ahmedi gibi, Nedim gibi bazı şairlerin şiirlerine bakarak mecazi aşk değil Divan Edebiyatında dile getirilenler demek ne kadar yakışıksızsa bazı şairlerin şiirlerindeki olumsuz kadın ifadeleri ile bütün edebiyatı zanaltında bırakmak da doğru değildir.
Genellemeler her zaman akla zarardır. Kadınlar için olanları daha ziyandır.
Zeyl: Divan Edebiyatında Kadına Genel Bakış balıklı makale (şu adreste: http://turkishstudies.net/Makaleler/1617290829_%C3%A7etinkaya%C3%BClk%C3%BC.pdf)
Hiç yorum yok