Aşk olsun!..
Ayazın böğrüne kor gibi sokuldu cemre.
Bunu havadan bildi ihtiyarlar.
Kanatlarını kuzeye açmış kuşlar bildi bulutlara bakarak.
İki vakit arasında kardan buza, buhardan dumana gidip gelse de mevsim, ağaçların bir dinçlik ile şen baktığını, uyurbakar şakacılığı ile bigane durup bıyık altından güldüğünü dalındaki serçeden toprağın çok karış altındaki solucanlar bildi.
Kar, kar gibi dururken içten içe suya tebdil oldu; bakanlar kar ve kış, ayaz ve buz salıncağında iken hasbel kader bastıkları bir ayak ile kar ve su aşkına şahid oluverdiler. Kar ne kardı ne su, bunu görmeden bildi arza yakın cümle varlık, cümle nefes, cümle nefs.
Aşk olsun!.
Cemre, kar dünyamıza kış elbiselerinin içerisinden nasıl sızdı, zorlu ve sert surları nasıl aştı ve baş köşeye geçip oturdu kimse bilemedi.
Arabasına binenler, durakta bekleyenler, geceye ayak direyenler, yalnızlar, kalabalıklar, aşıklar, hüzzam mübtelaları, kelimeler, feryatlar ansızın enselerine üfürüp geçen cemreyi bilemediler.
Taş binaların yalıtımlı duvarlarına kulağını veren cemre, kendine dair ne ses duydu ne söz işitti.
Şehre geldi cemre ve fakat parklar, küçücük bahçeler, refüjler, çimenler dışında kimse onu bilmedi.
Aşk olsun!.
Cemreydi, geldiği gibi gitti.
Ayazı bir işareti ile berhava etti.
Aşk olsun!..
Bunu havadan bildi ihtiyarlar.
Kanatlarını kuzeye açmış kuşlar bildi bulutlara bakarak.
İki vakit arasında kardan buza, buhardan dumana gidip gelse de mevsim, ağaçların bir dinçlik ile şen baktığını, uyurbakar şakacılığı ile bigane durup bıyık altından güldüğünü dalındaki serçeden toprağın çok karış altındaki solucanlar bildi.
Kar, kar gibi dururken içten içe suya tebdil oldu; bakanlar kar ve kış, ayaz ve buz salıncağında iken hasbel kader bastıkları bir ayak ile kar ve su aşkına şahid oluverdiler. Kar ne kardı ne su, bunu görmeden bildi arza yakın cümle varlık, cümle nefes, cümle nefs.
Aşk olsun!.
Cemre, kar dünyamıza kış elbiselerinin içerisinden nasıl sızdı, zorlu ve sert surları nasıl aştı ve baş köşeye geçip oturdu kimse bilemedi.
Arabasına binenler, durakta bekleyenler, geceye ayak direyenler, yalnızlar, kalabalıklar, aşıklar, hüzzam mübtelaları, kelimeler, feryatlar ansızın enselerine üfürüp geçen cemreyi bilemediler.
Taş binaların yalıtımlı duvarlarına kulağını veren cemre, kendine dair ne ses duydu ne söz işitti.
Şehre geldi cemre ve fakat parklar, küçücük bahçeler, refüjler, çimenler dışında kimse onu bilmedi.
Aşk olsun!.
Cemreydi, geldiği gibi gitti.
Ayazı bir işareti ile berhava etti.
Aşk olsun!..
Hiç yorum yok