Lâedri
Rüzgar, pencerelerin demirlerini sarsmaktadır. Yıldızlar çoktan el etek çekmiştir kara bulutlar ardına. Asfaltın suratına son yaprak da çarpmış, ilk damla düşmüştür dünyanın yüreğine. Şehrin en işlek caddesinde, şimdi, evsiz - barksız köpeklerle bîçâre sarhoşlar hüküm sürmekte, tek tük geçen arabaları, arada bir ambulans sirenleri takip ederek şehrin nabzını tutmaktadır.
Kelimenin tam anlamıyla ıssız ve kimsesizdi şehir. Yağmur bir kez daha düştü yüreğine şehrin, asfaltta kaldı. Bir kez daha düştü, toprak yudumladı. Bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha...
Almancıların parkelerinden biri vardı sırtında. Çocukluğundan beri severdi böyle parkeleri. Belinden az aşağı sarkan boyu, öfkeli denizlerin sığınağı cepleri, şapkası ile en değerli eşyası idi. Yıllar önce bu tip parkeler, kot pantolon, spor ayakkabılarla mitinglerde, eylemlerde gördüğü insanlar, bilinç altında mümtaz bir yer edinmişti. Yağmurdu. Şehirdi. Polis kimlik soruyordu. Ekstra hiçbir özelliği olmadığı için kimliğinin de bir hükmü yoktu. Polisler Amerikanlaşmış; suçlar ve suçlular Amerikanlaşmış; ekonomi, politikacılar, ev kadınları, çocuklar ve oyunları, reklamlar... Amerikanlaşmıştı. Sinli kaflı tekmiline sövdü. Polis duydu, alındı. Jopuyla birlikte öfkesini gösterdi. Zat- âlileri kaç aydır bir türlü dinlenememiş, en güzel uykuları, protestolar yüzünden harap olmuştu. Hınçlıydı. Hıncını çıkarmak istiyordu. İllaki protesto edecek bir şey buluyordu insanlar. Kesintisize, başörtüsüne, sendikalara, Susurluk'a, siyasilere, açlığa, aşksızlığa, yalnızlığa, zamlara ... Telsizden bir anons duyuldu. Devletin görünen yüzü aynı öfkeyle tersyüz olup gitti. Doğulu bir öfke bıraktı geriye.
Yağmur devamdaydı. Sırtında Almancıların parkesinden vardı. Parkenin kuru bir yeri kalmamıştı. Islak sigarasını, ıslak kibriti ile yakmaya çalıştı. Yanmadı. Yanıyormuşçasına dudağına yerleştirdi sigarayı. Derin derin çekti. Dumanını üfledi. Aynı gece, defalarca geçtiği sokaklardan birine, aynı düşüncelerle daldı. Çok şükür ki şehirler hâlâ küçük, nüfuslar hâlâ azdı. Belki de şehir, sokak lambalarından ve otomobillerden ibaretti. Su çukurlarından, sakınmadan geçiyordu. Şehre isyan şiirleri söyledi uzun zaman. Sonra şehrin insanına. Tiksiniyordu. Bulanıyordu. Hınçlanıyor, titriyordu. Liseden bir arkadaşı, kız kardeşi ile yanındakini, kafalarına sıktığı kurşunlar ile öldürmüş, 24 yıl hapse mahkum edilmişti. Hükûmet kemer sıkmalardan bahsediyor, muhalefet adamlık gösteremiyor, gazeteler tekzip yayınlamıyor, mahkemeler adaleti tahakkuk ettirmiyor, okullardaki eğitim kalitesi sürekli düşüyor, ufuklar daraldıkça daralıyordu.. Her zaman olduğu gibi yine fişlenen insanlar vardı. Düşünenler, hallerinden rahatsızlık duyanlar, Allah'tan korkanlar, çalmayanlar, namuslular, hâlâ Doğulu olanlar, çok gizli evraklardan sekiz sütuna manşet oluyordu. Roger Garaudy, "Çöküşün Öncüsü ABD" diye yazıyordu. Koskoca bir tiyatroda, herkes, kendine düşen rolü, başarıyla oynuyordu. Atanmış hükümetler, yolsuzluklar, pop ve şiddet... Eğitim Çavuşu olarak yaptığı askerlikte dahi, bir istisna dışında kimseye vurmamıştı. O vuruşun da binlerce kez nedametini duydu yüreğinde. Şiddet. Orta Doğu, Afrika, Cezayir, Libya, Güney Doğu, sağ ve sol gruplar, cinsiyetsizler, namertler, hainler, baltaları toprakta çürüyen Kızılderililer, Filistin ve modern dünyanın asıl yüzü Irak, Suriye, Mısır... Üçüncü dünya ülkelerine buralar vesilesiyle verilen mesaj, herkes tarafından anlaşılıyor, oturun oturduğunuz yerde deniyordu. O zamanlar gençti. Zoruna gidiyordu bütün bunlar. Üçüncü dünya ülkelerinden birinin vatandaşıydı. Oturamıyordu. Kendi gibi oturamayanlar var mı yok mu umursamadan, oturamıyordu. Yerden bir taş aldı, geceye, gecenin karnından uzaklara, Batı'ya doğru fırlattı. Taş yere düşmeden, bir bomba daha düştü şerefsiz ve satın alınmış yöneticilerden birinin masum tebaası üzerine. Uzun menzilli bir silah ile bir Bosnalı, bir Myanmarlı, bir Kırımlı daha yürüdü Hakk'a. Amerika tarafından Panama'ya bir darbe daha yapıldı. Sudan'da uysal ve itaatkar yeni bir hükümet kuruldu. Güney Doğu'da bir ana yavrusu daha şehid oldu kiminle, niçin yapıldığı belli olmayan savaşta. Komşuları Kürtlerin evlerinden bir ağıt daha yükseldi göğün perdelerine.
Son yağmur damlası da düştü. Rüzgar yeniden arz-ı endam eyledi. Şehrin ışıkları söndü. Sahipsiz şehrin yalancı sahipleri, kuru kalabalıklar doldurdu caddeleri. Hâlâ ıslaktı. Sigarası hâlâ yanmıyordu. Evine yöneldi. Kâbe'ye yöneldi. Farklılığa, mücadeleye, öfkeye ve şefkate yöneldi. Sayhası içinde.
Güneşli ve açık bir gün yaşadı o gün şehir..
Hiç yorum yok