Geçmiş, geçmek bilmeyecek
Konu döndü dolaştı ön yargılara ve yasaklara geldi.
"Bizim edebiyat kitaplarımız içerik bakımından Orhan Veli devrinde kalır, sonrasını kitaptan değil hayattan öğrenirdik" dedim.
Ve ekledim:
"Mesela Necip Fazıl veya Nazım Hikmet dönemin üzerini çizdiği kişilerdi ve her yerde rahatça telaffuz edemez, şiirlerinden, eserlerinden böylesi rahat şekilde konuşamazdınız."
Ve ekledim:
"Yasaklar vardı. Orhan Baba'yı TRT'de dinlemek yalnız yılbaşı akşamına münhasırdı..."
...
Gençlerin güzel kafaları tek kanallı siyah beyaz tv meselesini çözemiyordu ki ellerinin altında durmadan seslenen Orhan Gencebay'ın "yasak" oluşunu idrak edeler.
Biraz hazım süresi yaşadılar.
Gençler, buharlı motor gibiler. Nasıl olmasınlar ki koltuklarının altında kalın test kitapları, uykusuz gözler, sınav yaklaştıkça büyüyen kaygılar, darmadağınık ruh dünyaları... İşte pırıl pırıl gençlerimiz. Test çocuğu olmaktan kendisini kurtarabilen çok az. Okulda uyuyup dershanede ders öğrenmeye koşuyorlar. Etüdleri var. Haftada birkaç kez gittikleri "Ağabeyler"i. Evde kocaman ailevi sorunları. Çatıştıkları babaları vs. İçlerindeki öküze oha diyebilen neredeyse hiç yok...
Pırıl pırıl gençler.
Markacı. Daima aşık. Ekseriya boş ver tavırlı ama kaygıdan içi içini yiyen. Ökçesi üzerinde dünyanın hakimi gençler... Buhran büyütüyorlar sinelerinde.
Gençler, umudumuz, yarınlarımız...
Bunu bir geçelim isterseniz. Slogan devri kapandı. Masada ağır bir vak'a var doktor. Okul çıkışı kızlar birbirine girmiş, mesele bir hayli ciddi. Ellerinde dumanlar, kafalarında dumanlar...Telefonlar ayakta tutuyor gençlerimizi. Telefonları kadar yer sahibi olabiliyorlar dünyada. İmaj her şeydir yazıyor beyinlerinde. İlla imaj.
Ah!..
Pırıl pırıl gençler.
Oysa geçmiş, geçmek bilmeyecek yarınlarda.
"Bizim edebiyat kitaplarımız içerik bakımından Orhan Veli devrinde kalır, sonrasını kitaptan değil hayattan öğrenirdik" dedim.
Ve ekledim:
"Mesela Necip Fazıl veya Nazım Hikmet dönemin üzerini çizdiği kişilerdi ve her yerde rahatça telaffuz edemez, şiirlerinden, eserlerinden böylesi rahat şekilde konuşamazdınız."
Ve ekledim:
"Yasaklar vardı. Orhan Baba'yı TRT'de dinlemek yalnız yılbaşı akşamına münhasırdı..."
...
Gençlerin güzel kafaları tek kanallı siyah beyaz tv meselesini çözemiyordu ki ellerinin altında durmadan seslenen Orhan Gencebay'ın "yasak" oluşunu idrak edeler.
Biraz hazım süresi yaşadılar.
Gençler, buharlı motor gibiler. Nasıl olmasınlar ki koltuklarının altında kalın test kitapları, uykusuz gözler, sınav yaklaştıkça büyüyen kaygılar, darmadağınık ruh dünyaları... İşte pırıl pırıl gençlerimiz. Test çocuğu olmaktan kendisini kurtarabilen çok az. Okulda uyuyup dershanede ders öğrenmeye koşuyorlar. Etüdleri var. Haftada birkaç kez gittikleri "Ağabeyler"i. Evde kocaman ailevi sorunları. Çatıştıkları babaları vs. İçlerindeki öküze oha diyebilen neredeyse hiç yok...
Pırıl pırıl gençler.
Markacı. Daima aşık. Ekseriya boş ver tavırlı ama kaygıdan içi içini yiyen. Ökçesi üzerinde dünyanın hakimi gençler... Buhran büyütüyorlar sinelerinde.
Gençler, umudumuz, yarınlarımız...
Bunu bir geçelim isterseniz. Slogan devri kapandı. Masada ağır bir vak'a var doktor. Okul çıkışı kızlar birbirine girmiş, mesele bir hayli ciddi. Ellerinde dumanlar, kafalarında dumanlar...Telefonlar ayakta tutuyor gençlerimizi. Telefonları kadar yer sahibi olabiliyorlar dünyada. İmaj her şeydir yazıyor beyinlerinde. İlla imaj.
Ah!..
Pırıl pırıl gençler.
Oysa geçmiş, geçmek bilmeyecek yarınlarda.
Hiç yorum yok