Bir Deli, Bir Latife
Dergâh’ın basmış olduğu 8 ciltlik Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisinde karşılaştım önce. Bir çok sıra dışı özelliğe sahip, kavi, dili başına bela ve kadılar arasında “Deli Lütfi” olarak nam salacak kadar gözü kara birisi. Halk kültüründe delilik olgusu mühimdir. Ekseriya gözünü budaktan sakınmayan, doğru bildiğini her zaman ve mekanda ifade eden, adam gibi adamlar için kullanılır ve bu ünvana sahip olanlar arkalarında takdir ve biraz acıma içeren bakışlar bırakırlar. Çünkü tavır adamı olmak, dik durmak, geri adım atmamak, el etek öpmemek karakteristik özellikleridir ve çokça başlarına bela olan “dil”leri, bir şekilde alt edilmelerine sebep teşkil eder. Örnekler saymakla biter mi? Deliler az mıdır bu coğrafyada? Ne gezer. Belki tarihin her köşebaşında, edebiyatın her çıkmaz sokağında, siyasetin karanlık mahzeninde delilerden bir iz, bir vesika, bir “ah” durmaktadır. Ben fıtrat kavramını bu durum karşısında çok önemsiyorum. Durdurmaz, uslandırmaz, teselli kabul etmez bir fıtrat. İlla diyecek, illa yapacak, illa kahrolacak.
Biyografisini bir çok yerde bulabilirsiniz. Hemen hepsi aynı kalemden çıkmış, aynı şeylerden bahsetmektedir. Ben daha ziyade fıtratını, zekasını ve bilgisini ortaya koyan bir kaç anekdot aktarmak istiyorum.
Kadılar arasında “Deli Lütfi” olarak bilinen Mevlana Lütfi, Fatih Sultan Mehmed tarafından kütüphaneci olarak görevlendirilmiştir. Molla Lütfi âlimdir, zekidir, latifecidir. Yani iyi olmasına iyi, bilgili olmasına bilgilidir ama büyük bir “kusuru” vardır. O kusuru da sözünü ve gözünü budaktan esirgememesidir. Ne âlim tanır konuşurken, ne de devlet adamı. Kısacası, ölçü nedir bilmez. Zaten bu sivri dilli ve ölçüsüz olması onun başına çok işler açmıştır. Padişah huzurunda dahi yapılan tartışmalarda lisanıyla padişahları üzdüğü gibi, gözden düşmesine de neden olmuştur.
Sultan Mehmet ile sohbet eder, aralarında çok latife ve karşılıklı konuşma olurmuş. “Rivâyet ederler ki Sultan Mehmed bir gün kendisine lazım olan bir kitap için kütüphaneye gelmiş. Molla Lütfi’ye “bana şu kitabı getiriver” diye emr etmiş. Fakat Molla Lütfî, biraz yüksekte olan kitaba erememiş ve kitapların önünde bulunan bir mermer parçasına basarak kitabı padişaha vereyim demiş. Sultan Mehmed merhum incinmiş ve “hay ne yaptın? O taş Hz. İsa’nın mevlididir, o taş üzerine doğmuştur” demiş. Molla Lütfî karşılık vermeksizin kütüphanedeki işine devam edip, hizmet ederken kitapların üstüne örtülmüş ve güveler tarafından delik deşik edilmiş, üstü kapkara toz olmuş bir bez parçası görmüş. Nazik bir şekilde edep ve saygıyla bezi iki elinin iki parmağı ile tutmuş ve yine aynı saygı ve edebli tavrıyla oturmakta olan Sultan Mehmed’in dizinin üstüne koymuş. Padişah, bunu görüp rahatsız olmuş ve “bunu benim üzerime niye getirdin?” demiş. Molla Lütfî ”devletli padişahım niye huzursuz oluyorsunuz? Bu bez İsa Peygamberin beşik bezidir.” diye karşılık vermiş.
Merhum Sultan Mehmed’in huzurunda söylenmiş bu tür latife ve bediheleri pek çoktur. Muhavere sahibi olduğundan böyle küstahlığa ve bu denli latifeye kudret göterip Sultan Mehmed ile musahib olmuştu. (16. ASIR ŞU’ARÂ TEZKİRELERİNDE NÜKTE)
Rivayet ederler ki “Hatipzâde, Sultan II. Bayezid’e takdim etmek üzere kaleme aldığı Seyyid Şerif Cürcâni’nin Tecrid’ine yazdığı hâşiyeyi okuyan Molla Lütfi, mevcudatın taksimi bölümünde gördüğü yanlışlıklar nedeniyle haşiyeyi aşağılayan bir eser yazacağını ifade eder. Bunun üzerine Hatibzâde kendisini bir ziyafete davet ederek eserinde reddettiği yerleri sorar fakat yeterince bilgi alamaz. Bu durum Hatipzâde’nin canını sıkar. Nitekim Şeyhülislâm Efdalzâde’nin Molla Lütfi’nin idamını gerektirecek bir suçu bulunmadığını söyleyerek heyetten çekilmesi üzerine, Hatipzâde’nin heyetin başına geçerek idama fetva verdiği ve diğer alimleri de etkilediği belirtilmektedir. İdam kararının ardından bazı yakınlarına Hatipzâde’nin, “Kitabımı kurtardım” şeklinde bir söz sarf ettiği de nakledilmektedir.”
Molla Lütfi, At Meydanında idam edilmek üzere götürülürken, halkın, yolun iki tarafına toplanarak kendisine övgü dolu sözler söylediği ve imanına şehadet getirdiği belirtilmektedir. 1494’te idam edilen Molla Lütfi, Defterdar Mahmut Çelebi Mescidi haziresine defnedilir. İbn Kemal’in, hocası Molla Lütfi hakkındaki şu ifadeleri, niçin idam edildiğini gösterir mahiyettedir: “Akranının kıskançlığı belasına uğradı. İnce tabiatlı, şakacı, nadir söyleyici bir kimse idi. Çoğu kişileri donatırdı. O cihetten düşmanları çoğalıp üstüne geldiler ve iftira ile helakine çalıştılar”.
Biyografisini bir çok yerde bulabilirsiniz. Hemen hepsi aynı kalemden çıkmış, aynı şeylerden bahsetmektedir. Ben daha ziyade fıtratını, zekasını ve bilgisini ortaya koyan bir kaç anekdot aktarmak istiyorum.
Kadılar arasında “Deli Lütfi” olarak bilinen Mevlana Lütfi, Fatih Sultan Mehmed tarafından kütüphaneci olarak görevlendirilmiştir. Molla Lütfi âlimdir, zekidir, latifecidir. Yani iyi olmasına iyi, bilgili olmasına bilgilidir ama büyük bir “kusuru” vardır. O kusuru da sözünü ve gözünü budaktan esirgememesidir. Ne âlim tanır konuşurken, ne de devlet adamı. Kısacası, ölçü nedir bilmez. Zaten bu sivri dilli ve ölçüsüz olması onun başına çok işler açmıştır. Padişah huzurunda dahi yapılan tartışmalarda lisanıyla padişahları üzdüğü gibi, gözden düşmesine de neden olmuştur.
Sultan Mehmet ile sohbet eder, aralarında çok latife ve karşılıklı konuşma olurmuş. “Rivâyet ederler ki Sultan Mehmed bir gün kendisine lazım olan bir kitap için kütüphaneye gelmiş. Molla Lütfi’ye “bana şu kitabı getiriver” diye emr etmiş. Fakat Molla Lütfî, biraz yüksekte olan kitaba erememiş ve kitapların önünde bulunan bir mermer parçasına basarak kitabı padişaha vereyim demiş. Sultan Mehmed merhum incinmiş ve “hay ne yaptın? O taş Hz. İsa’nın mevlididir, o taş üzerine doğmuştur” demiş. Molla Lütfî karşılık vermeksizin kütüphanedeki işine devam edip, hizmet ederken kitapların üstüne örtülmüş ve güveler tarafından delik deşik edilmiş, üstü kapkara toz olmuş bir bez parçası görmüş. Nazik bir şekilde edep ve saygıyla bezi iki elinin iki parmağı ile tutmuş ve yine aynı saygı ve edebli tavrıyla oturmakta olan Sultan Mehmed’in dizinin üstüne koymuş. Padişah, bunu görüp rahatsız olmuş ve “bunu benim üzerime niye getirdin?” demiş. Molla Lütfî ”devletli padişahım niye huzursuz oluyorsunuz? Bu bez İsa Peygamberin beşik bezidir.” diye karşılık vermiş.
Merhum Sultan Mehmed’in huzurunda söylenmiş bu tür latife ve bediheleri pek çoktur. Muhavere sahibi olduğundan böyle küstahlığa ve bu denli latifeye kudret göterip Sultan Mehmed ile musahib olmuştu. (16. ASIR ŞU’ARÂ TEZKİRELERİNDE NÜKTE)
Rivayet ederler ki “Hatipzâde, Sultan II. Bayezid’e takdim etmek üzere kaleme aldığı Seyyid Şerif Cürcâni’nin Tecrid’ine yazdığı hâşiyeyi okuyan Molla Lütfi, mevcudatın taksimi bölümünde gördüğü yanlışlıklar nedeniyle haşiyeyi aşağılayan bir eser yazacağını ifade eder. Bunun üzerine Hatibzâde kendisini bir ziyafete davet ederek eserinde reddettiği yerleri sorar fakat yeterince bilgi alamaz. Bu durum Hatipzâde’nin canını sıkar. Nitekim Şeyhülislâm Efdalzâde’nin Molla Lütfi’nin idamını gerektirecek bir suçu bulunmadığını söyleyerek heyetten çekilmesi üzerine, Hatipzâde’nin heyetin başına geçerek idama fetva verdiği ve diğer alimleri de etkilediği belirtilmektedir. İdam kararının ardından bazı yakınlarına Hatipzâde’nin, “Kitabımı kurtardım” şeklinde bir söz sarf ettiği de nakledilmektedir.”
Molla Lütfi, At Meydanında idam edilmek üzere götürülürken, halkın, yolun iki tarafına toplanarak kendisine övgü dolu sözler söylediği ve imanına şehadet getirdiği belirtilmektedir. 1494’te idam edilen Molla Lütfi, Defterdar Mahmut Çelebi Mescidi haziresine defnedilir. İbn Kemal’in, hocası Molla Lütfi hakkındaki şu ifadeleri, niçin idam edildiğini gösterir mahiyettedir: “Akranının kıskançlığı belasına uğradı. İnce tabiatlı, şakacı, nadir söyleyici bir kimse idi. Çoğu kişileri donatırdı. O cihetten düşmanları çoğalıp üstüne geldiler ve iftira ile helakine çalıştılar”.
Hiç yorum yok