Nihayetinde veya Dikmenin Vedası
Corona günleri daha yeni başlamıştı.
Madem kıyamet corona ile geliyor gidip birkaç dikme alayım; ardımızda mı kalır önümüzden mi gider tecrübe eyleyelim dedim.
7 tane fidanı yüklenip her zamanki heyecan ile eve koştum.
Bismillahla kürek, kazık, ip... Kar duruyordu zeminde daha. Bir önceki seneden kafamda planladığım yerlere itina ile diktim fidanları: Kayısı, erik, şeftali, kiraz, yine kiraz, yine kayısı, tekrar kiraz...
Önce kirazı diktim.
Bir önceki seneden can eriği vardı, kurumuştu.
Onu büyük bir emek ile sökmüştüm.
Kış boyu boş duran yerini güzelce açtım, şefkatle diktim kirazı.
Bahar gürledi, yaz coştu, havalar ısındı, dikmeler yapraklandı, sürgüne durdu.
Özellikle sıcak giden havalarda yeni dikmeleri haftada bir sulamaya gayret gösteririm. Hepsi mutlu, hepsi keyifli, hepsi âlâ derken küçük kiraz yanındaki büyük kirazı görünce onun kadar olamayacağını mı düşündü, yerini mi sevmedi bilmem keyifsizlenmeye başladı. Gidip gelip okşadım, hoş şeyler söyledim, tatlı konuştum. Olmadı.
Daha bugün kova ile suyu yüklenip dibinde bittim. Yapraklarındaki canlılık gittiği gibi üstten birkaç yaprak kurumaya da başlamış. Onla bir diktiğim bütün dikmeler coşmuşken bu arkadaş naz ve sitemi seçti.
Ne diyelim?
Hasta bir dostumuzu ziyaret eder gibi gidip gelmelerden geri kalmıyorum. Ellerim boş da gitmiyorum hani. Su mu desem, vitamin mi desem, gübre mi desem? Yanı başında eğildiğim zaman hafifçe inlemeye benzer sesini duyuyorum. Yine de şükürden geri durmuyor.
Ağaçlar da insanlar gibi.
İçimiz durmadan kökler salıyor erişebildiği yerlere.
Kâh dışarıdan kâh içeriden türlü tesirlere muhatap kalıyoruz.
Sallanıyoruz.
Sendeliyoruz.
Direniyoruz.
Nihayetinde...
Madem kıyamet corona ile geliyor gidip birkaç dikme alayım; ardımızda mı kalır önümüzden mi gider tecrübe eyleyelim dedim.
7 tane fidanı yüklenip her zamanki heyecan ile eve koştum.
Bismillahla kürek, kazık, ip... Kar duruyordu zeminde daha. Bir önceki seneden kafamda planladığım yerlere itina ile diktim fidanları: Kayısı, erik, şeftali, kiraz, yine kiraz, yine kayısı, tekrar kiraz...
Önce kirazı diktim.
Bir önceki seneden can eriği vardı, kurumuştu.
Onu büyük bir emek ile sökmüştüm.
Kış boyu boş duran yerini güzelce açtım, şefkatle diktim kirazı.
Bahar gürledi, yaz coştu, havalar ısındı, dikmeler yapraklandı, sürgüne durdu.
Özellikle sıcak giden havalarda yeni dikmeleri haftada bir sulamaya gayret gösteririm. Hepsi mutlu, hepsi keyifli, hepsi âlâ derken küçük kiraz yanındaki büyük kirazı görünce onun kadar olamayacağını mı düşündü, yerini mi sevmedi bilmem keyifsizlenmeye başladı. Gidip gelip okşadım, hoş şeyler söyledim, tatlı konuştum. Olmadı.
Daha bugün kova ile suyu yüklenip dibinde bittim. Yapraklarındaki canlılık gittiği gibi üstten birkaç yaprak kurumaya da başlamış. Onla bir diktiğim bütün dikmeler coşmuşken bu arkadaş naz ve sitemi seçti.
Ne diyelim?
Hasta bir dostumuzu ziyaret eder gibi gidip gelmelerden geri kalmıyorum. Ellerim boş da gitmiyorum hani. Su mu desem, vitamin mi desem, gübre mi desem? Yanı başında eğildiğim zaman hafifçe inlemeye benzer sesini duyuyorum. Yine de şükürden geri durmuyor.
Ağaçlar da insanlar gibi.
İçimiz durmadan kökler salıyor erişebildiği yerlere.
Kâh dışarıdan kâh içeriden türlü tesirlere muhatap kalıyoruz.
Sallanıyoruz.
Sendeliyoruz.
Direniyoruz.
Nihayetinde...
Hiç yorum yok