Gezmişizdir
- Bu bir gezi yazısı değildir, gezidir -
Bozkırda yetişmiş olmak bozkırda yaşıyor olmak kadar kişinin hayatında mühim bir yer tutar. Hakikat bu. Gözümüzü açar açmaz Erciyes'in karlı zirvesini görmüş, ufuk çizgimizi hep onunla şenlendirmiş ve aldığımız nefese onu katık eylemişiz. Boş tepeler ve düzlükler üzerinde seken ayaklarımız, kuru ayaz ve sarı sıcakla kırışan alınlarımız, ruhumuza zerk edilen coğrafi sertliğimiz farklı diyarlara seyr ü sefer eylediğimiz zaman hemen nüks eden bir hastalık gibi kendini ortaya koyuyor. Hayret sokuluyor koynumuza. Acemileşiyor adımlarımız.
Öyle oldu ve İsmet Özel'imiz:
seni seyrederdi ormanda gürbüz sabah" mısralarını daha yeni söylemiş gibi vurduk mu kendimizi Batı Karadeniz'e...
"Yol da benzer hem uzun, hem de güzel bir masala" diyen Yahya Kemal ne güzel dillendirmiş kalbimizin derinliklerini.
Yol, ne kadar güzel olursa olsun yoldaşlarla güzeldir. Güzel, çok güzel, güpgüzel insanlarla bozkırı, sertliği, Erciyes'i ardımızda bırakarak Yedigöller namlı diyara seyirttik. Masal dinlemeye hazırdı yüreğimiz. Yazı yanımıza aldık, düştük yola. İki mâlûm yolu var: Mengen ve Bolu üzerinden. Biz Devrek / Eğerci üzerinden Mengen yoluna revân olduk. Lakin nasıl yol? Yukarıda dillendirdim bozkırlı oluşumuzu. Masal dedik ya öyle işte. Burası hiç bizim oralara benzemiyor. Bir dere ile kol kola vadilerin dibinden; devasa çam, kayın, meşe, çınar ve daha ne adını ne kendini bildiğimiz nice nebatat ile burun buruna geldik. Kâh derenin genişleyip coştuğu yerde "Aman suya bak" nidaları kâh ağaçların kollarını kavuşturup buyur ettikleri tüneller içinde "Allah Allah" haykırışları, vites 2'den 3'e; 3'ten 2'ye... Mevlâ yeşilin yeşilini, suyun suyunu, kuşların envai çeşidini, sükuneti, gölgeyi hasılı bozkırın pek bilmediği her şeyi oralara nasip etmiş. Hikmetinden sual olmaz. Takdir böyle imiş. Bize düşen taaccüp edip Mevla'nın nimetlerine ibret ve şükür nazarıyla bakmak, tefekkür etmek... Yeşilin her tonunu gözümüze ve ruhumuza sürerek yaklaşık 25 kilometre yol aldık. Maalesef özellikle Yedigöller'e 10 kilometre kala yol berbat bir hâl aldı. Yağmur yaş ile çöken stabilize sek sek oynatarak içimizi dışımıza getirdi. Türkiye'nin en müstesna bir yöresini, turizm açısından gözbebeğini bu yolla mı görmeye gidiyorduk?
- Evet.
Biraz kahır biraz asılan suratlar ama hiç eksik olmayan kuş sesleri ile Yedigöller namlı diyara vasıl olduk. Alt üst, sağ sol, içeri dışarı yemyeşil... Ve her yerde önce kuş sesleri (Bir de bu seslerin sahiplerini görebilmek ya) sonra kurbağa çığlıkları ... Biz, dağ köylerinde teheccüd miktarı da olsa kalmış kimseler, hemen böylesi yerlerde derin derin nefes alır, oksijeni en ücra hücrelerimize kadar iletiriz. Burada da böyle oldu. Her ne kadar Şener Şen'in Amerikalı filmindeki bir sahne gözlerimizin önünde canlandıysa da öksürme gerçekleşmedi şükür. O sahne ve repliği bilenler bilmeyenlere anlatsın lütfen. Yedigöller park sahası içerisinde yollar küçük kesme taş döşeli. Çok şey anlatacağını beklemeyin. Gidin siz de görürsünüz. Hemen dikkatinizi kamp için kurulmuş rengarenk çadırlar, kurbağa sesleri, kuş cıvıltıları ve ziyaretçilerin araçları ve devasa ağaçlar ile yeşilin binbir tonu çekiyor. Allah var güzel planlanmış mahal. Şairin dediği gibi "Her şey yerli yerinde."
Tekrar ediyorum, şurada şu var, burası şöyle demeyeceğim, gidin ve görün. Ne ekran görüntüsü ne kıratında bir yazı ne de sayısız fotoğraf o havayı ve tabiatı yansıtamaz.
Dize derman sıra sıra yedi adet göl, bol bol fotoğraf ve artistik poz, su şırıltıları, kuş sesleri ve tekrar kuş sesleri, yine kuş sesleri, münasipçe yerleştirilmiş tabelalar, uyarı levhaları, koyu gölgeli ve karanlık orman içlerinde tuhaf seslerin zihnimizde dansı... Herkesin elinde cep telefonu fotoğraf çektiği mekanlarda biz de basmışuz düğmeye. Şurada da çekelim. AA burası çok güzel. Muhteşem. Maşaallah. Açıkçası herkes tarafından ziyaret edilen yerlerden pek uzağa çıkmadık. Hem nefesimiz buna yetmiyordu hem de bilmediğimizin cahiliydik efendim.
Bozkır nere, orman nere usta?
Yeme içme, gezme tozma, söz sohbet bize kalsın yine yola düşme zamanı geldi. Bu defa Bolu üzerinden gidelim, yol daha iyidir dedik.
Çıktık.
Gelirken hep vadilerin derinliklerinden tırmanarak gelmiştik. Şimdi de pek makbul asfalt ile bir yanımız dağ bir yanımız yar yukarılara çıktık. Devasa ağaçlarla boy ölçüştük. Gittikçe aşağıda kalan geldiğimiz yollara "vay be buradan mı geldik" diye bakınıp durduk.
Yol, Bolu'ya doğru salındı ki balataları hafif kokuta kokuta düze doğru inerken keyifler tekrar bozuldu. Zıp zıp. Patır kütür. Kuvvetli bir la havle vela kuvvete illa billah çekip düze indik. Elhamdülillah.
Hiç yorum yok