Ramazan İçre Yâd - ı Ramazan
Günün ağarmasından beri şehrin tonlarca ağırlıktaki maddi veya manevi yükünü çeken caddeler tenhalaşır, kaldırımlar bir iki olağanüstü gecikmişin dışında aylak birkaç kediye, çığıtkan serçelerin sükutuna, huzura ve akşama terk edilir.
Kısa bir an olsa da bu, şehrin eşref saatidir.
Gurbette ve öğrenci evinde isen sefalet, sefahat getirir. Kafaların ve gönüllerin uyuştuğu üç - beş kişi, müşterek hatıraların inşâcısı olarak ömrün, unutulmaz demlerini yaşamaya koyulur. Askerlik arkadaşı, gurbet arkadaşı, öğrencilik arkadaşı unutulmazmış. El Hak doğrudur, unutulmuyor.
Allah ne verdiyse yağlı - yavan, etli - sütlü, büyük bir itina ile siniye yerleştirilir. Sofra altını sermek, suyu götürmek, bakkaldan, alınmamışsa eksikleri tedarik etmek bana veya Adem'e düşerken Ercan ve Hasan yemekleri pişirip hazırlamak gibi uzun eteklileri işleriyle uğraşır. "Hadi yahu! Hocanın eli kulağında" nidalarının akabinde herkes, üzerine düşeni yerine getirmiş olarak vaziyet alır. Önce ezan mı okunacak top mu atılacak tahminlerinin ardından, daima topun sesi ilk duyulur Alaaddin'den. Nâm - ı diğer Alaaddin Tepesi ki evimizin burnunun ucunda dâim nazargâhımızdır. Geceden, zaten fazla bir şey yenmemiş, uzun yaz günlerinde iyice acıkılmıştır. Besmeleler çekilir, somunlar bölünür, Rabb'e şükürlerle dünyanın en leziz sofrasında iftar edilir. Yağda yumurta veya kahvaltı türü zeytin - peynir de olsa kralları imrendirecek bir lezzettedir sofra. Sofranın tadı tuzu, muhabbet, "Offf ulan offf, bu gün de akşam oldu evlenemedik" nakaratları balı, kaymağıdır.
Sofradan ilk çekilenlerden biri ben olurum. Sigara ve çakmak hazır kıta, derin nefesler ve koca dumanlar uçar zaten sapsarı olmuş odanın tavanına. Aynı hız ve aynı itinâ ile çay, sırasının geldiğinin bilincinde, damak tadının ekstrasıdır. Aşçıbaşları Hasan ile Ercan hâlâ yemekle meşgulken Adem de bana eşlik eder, sigarasını yakar, çayın neşesine neşe katar. "İmam efendi haydi vakit daralıyor" çığlıklarımıza rağmen Hasan hala bir şeyler atıştırmya devam eder, "kalktım, kalktım" dedikçe biraz daha yapışır sofraya. Namazların en güzellerinden biri eda edilir sonra. Eller açılır, amin amin üstüne gelir.
Az sonra dışardan araba kornaları, teravih için yola düşmüş insanların , gürültücü çocukların sesleri duyulur. Sıcak yaz akşamları, hayalî Sâdâbâd gezintilerine dûçâr olurlar. Teravih için gitmeyi planladığımız Konya'nın tarihi bir camii yoksa minderlere biraz daha yerleşilir, sohbetin eskisi biterken tazesi başlar, çaya (ki ikinci çay çabucak hazırlanırdı) gelecek misafirlerden hangisine bulaşıkları, hangisine bardakları yıkatalım derd - i meşakkatine dalınır. Bizim sohbetimizin namı yedi düvele nâm salmış iken, buna iştirak beleş olmazdı. Aşağıdan zile basanların ellerinde şifre karşılığı yok ise (baklava veya meşrubat) bir şartla içeri alınırlar. Cezâî müeyyide; bulaşık yıkamak. Gönüllü veya gönülsüz fârizalarını yerine getiren misafirlerle gecenin bilmem kaçında kılınacak teravihe kadar Sayha Sohbetleri yapılır, yapılır, yapılır...
...dı.
H A Y D İ H A S A N
Haydi Hasan
Ezan-ı Muhammedî’dir duyulan
Rızkımız bolca patates, birkaç hurma
Besmeleyle uzansın sofraya uzanan
Bağdaş kurup oturduğumuz
Kubbe-i Hadra’ya bakan odadan
Çay doldur, ben yazı yazayım
Varlığı taşsın mekanımıza Ercan’ın
Belki tayy-i zaman uzağımız
Hayal-i mekan dostumuzdur belki
Çayı tazele Hasan yıllar öncesi gibi
İşte bak Adem’de geldi eskisi gibi
Bir şavt yapalım Alaaddin’de
Koşar gelir belki müridimizde
Oturup saymak şehrin ışıklarını Akyokuş’tan
Ümiddir, duadır bizde
Niyyet Salat-ı Teravih’e
Hâzır olan Hasan Efendiye
Uydum Cemaat-ı Sayha olarak
Haydi Hasan
Uzun tut kıraati
Abdest sesi uçuran Orhan’ı, Erol Ağabey’i
Mahrum bırakma duadan
Cemaat dağılmadan.
Sene milad, dünya lâmekan
Uçur selamı fî zamandan
Maveradan gayba, gaybdan maveraya
Duadaki birkaç insan
Aminle koşmaktadır hatıralardan.
Haydi Hasan
Sen çay doldur
Karıştırayım ben durmadan.
Kısa bir an olsa da bu, şehrin eşref saatidir.
Gurbette ve öğrenci evinde isen sefalet, sefahat getirir. Kafaların ve gönüllerin uyuştuğu üç - beş kişi, müşterek hatıraların inşâcısı olarak ömrün, unutulmaz demlerini yaşamaya koyulur. Askerlik arkadaşı, gurbet arkadaşı, öğrencilik arkadaşı unutulmazmış. El Hak doğrudur, unutulmuyor.
Allah ne verdiyse yağlı - yavan, etli - sütlü, büyük bir itina ile siniye yerleştirilir. Sofra altını sermek, suyu götürmek, bakkaldan, alınmamışsa eksikleri tedarik etmek bana veya Adem'e düşerken Ercan ve Hasan yemekleri pişirip hazırlamak gibi uzun eteklileri işleriyle uğraşır. "Hadi yahu! Hocanın eli kulağında" nidalarının akabinde herkes, üzerine düşeni yerine getirmiş olarak vaziyet alır. Önce ezan mı okunacak top mu atılacak tahminlerinin ardından, daima topun sesi ilk duyulur Alaaddin'den. Nâm - ı diğer Alaaddin Tepesi ki evimizin burnunun ucunda dâim nazargâhımızdır. Geceden, zaten fazla bir şey yenmemiş, uzun yaz günlerinde iyice acıkılmıştır. Besmeleler çekilir, somunlar bölünür, Rabb'e şükürlerle dünyanın en leziz sofrasında iftar edilir. Yağda yumurta veya kahvaltı türü zeytin - peynir de olsa kralları imrendirecek bir lezzettedir sofra. Sofranın tadı tuzu, muhabbet, "Offf ulan offf, bu gün de akşam oldu evlenemedik" nakaratları balı, kaymağıdır.
Sofradan ilk çekilenlerden biri ben olurum. Sigara ve çakmak hazır kıta, derin nefesler ve koca dumanlar uçar zaten sapsarı olmuş odanın tavanına. Aynı hız ve aynı itinâ ile çay, sırasının geldiğinin bilincinde, damak tadının ekstrasıdır. Aşçıbaşları Hasan ile Ercan hâlâ yemekle meşgulken Adem de bana eşlik eder, sigarasını yakar, çayın neşesine neşe katar. "İmam efendi haydi vakit daralıyor" çığlıklarımıza rağmen Hasan hala bir şeyler atıştırmya devam eder, "kalktım, kalktım" dedikçe biraz daha yapışır sofraya. Namazların en güzellerinden biri eda edilir sonra. Eller açılır, amin amin üstüne gelir.
Az sonra dışardan araba kornaları, teravih için yola düşmüş insanların , gürültücü çocukların sesleri duyulur. Sıcak yaz akşamları, hayalî Sâdâbâd gezintilerine dûçâr olurlar. Teravih için gitmeyi planladığımız Konya'nın tarihi bir camii yoksa minderlere biraz daha yerleşilir, sohbetin eskisi biterken tazesi başlar, çaya (ki ikinci çay çabucak hazırlanırdı) gelecek misafirlerden hangisine bulaşıkları, hangisine bardakları yıkatalım derd - i meşakkatine dalınır. Bizim sohbetimizin namı yedi düvele nâm salmış iken, buna iştirak beleş olmazdı. Aşağıdan zile basanların ellerinde şifre karşılığı yok ise (baklava veya meşrubat) bir şartla içeri alınırlar. Cezâî müeyyide; bulaşık yıkamak. Gönüllü veya gönülsüz fârizalarını yerine getiren misafirlerle gecenin bilmem kaçında kılınacak teravihe kadar Sayha Sohbetleri yapılır, yapılır, yapılır...
...dı.
H A Y D İ H A S A N
Haydi Hasan
Ezan-ı Muhammedî’dir duyulan
Rızkımız bolca patates, birkaç hurma
Besmeleyle uzansın sofraya uzanan
Bağdaş kurup oturduğumuz
Kubbe-i Hadra’ya bakan odadan
Çay doldur, ben yazı yazayım
Varlığı taşsın mekanımıza Ercan’ın
Belki tayy-i zaman uzağımız
Hayal-i mekan dostumuzdur belki
Çayı tazele Hasan yıllar öncesi gibi
İşte bak Adem’de geldi eskisi gibi
Bir şavt yapalım Alaaddin’de
Koşar gelir belki müridimizde
Oturup saymak şehrin ışıklarını Akyokuş’tan
Ümiddir, duadır bizde
Niyyet Salat-ı Teravih’e
Hâzır olan Hasan Efendiye
Uydum Cemaat-ı Sayha olarak
Haydi Hasan
Uzun tut kıraati
Abdest sesi uçuran Orhan’ı, Erol Ağabey’i
Mahrum bırakma duadan
Cemaat dağılmadan.
Sene milad, dünya lâmekan
Uçur selamı fî zamandan
Maveradan gayba, gaybdan maveraya
Duadaki birkaç insan
Aminle koşmaktadır hatıralardan.
Haydi Hasan
Sen çay doldur
Karıştırayım ben durmadan.
Hiç yorum yok