Son Yazılar

Ahir Zaman Şairi


“Kendinden sonra yazmaya başlayan genç
Müslüman şairlere hangi özellikleriyle yol göstermiş olursa olsun, O'ndan sonrakiler O'nda ders alınacak bir taraf bulacaklardır. Hem şiirin kendine mahsus kaliteleri bakımından, hem Müslüman bir şairin dünya hayatındaki temayülleri bakımından.”

İsmet Özel’in bu çok bilinen ve maksadı tam ifade eden düşüncelerindeki bir husus, uzun seneler Zarifoğlu adı anılınca hemen ictimaya koştu yüreğimde. Kendinden sonrakiler… Ne kadar düşündüm Zarifoğlu’nun, “kendinden sonra gelen”ler için bu kadar “biz”den olmasının sebeplerini. Yazar gibi yaşaması mı, ansızın aramızdan sıyrılıp gitmesi mi, “Okuyucularla       “ bölümünde yazdıkları mı, “Yaşamak” mı, “Şiirler” mi… Sebep? Ben Zarifoğlu okumalarıma “Bir Değirmendir Bu Dünya” ile başladım. Nice zaman sonra peşine takılıp gitmelerimin sebebini de burada buldum. İbrahim Tenekeci’nin Süleyman Çobanoğlu şiiri için bulduğu sebepten başkası değildi bu: Samimiyet.

 Bazılarının takıntı haline getirdiği “O’nun şiir dili” beni ilgilendirmiyor. Alacağımı alıyorum “Onun vekili gibi” yaşayışından.  35 – 40 yaşlarındaki çocuklara yazdığı masallar da bir kenarımda duruyor. Ama illa bende Zarifoğlu isminin çağrışımlarını, Avrupa’yı tek başına gezen bir seyyahın yaşadıkları oluşturuyor. Üstad Necip Fazıl ile ülkemin doğusuna ve Kutsal Mekan’a yolculuğu tutuyor yakalarımdan. O’nun Mavera’da yaptıkları ile hemhalim. Arkasında bıraktığı muhabbet deryası ve adı anılınca yüreğimizin bir köşesinden yayılan sızı, sıkı bir yumruk atıyor suratıma. Çocuk yüreği ile halkayım. Ve yaşarken de yazarken de riyasız yazan Zarifoğlu ile diz dizeyim. Tıpkı “Okuyucularla”da yazdıkları gibi samimi, bir ikindi namazı çıkışı gibi berrak.

O bunları yaparken tıpkı bir yönetmen gibi, herkese ne yapmaları, nasıl yapmaları gerektiği hususunda bilgiler aktarıyor, boş alanlara işaret ediyor, arasatta kalmış mevzulara dikkat çekiyor. Bunu yaparken kimseyi incitmeden, kırmadan, samimane, bir hasbihal içerisinde söylüyor. Şiire yeni başlayanlara yaptığı yönlendirmeler gibi Mavera grubundaki arkadaşlarına da yapıyor bunu. Anadolu tabiri ile Zarifoğlu’nun, “sarımsağın başı” olduğunu o, güzel atlara binip gittikten sonra “Mavera”’ya veya başka bir ifade ile “Yedi Güzel Adam”a bakarak daha iyi anlıyoruz. Bu doğulu, sır yüklü ahir zaman şairinin yere değen salkımsöğütler gibi üzerimizde gezinmesi bundan olsa gerektir.

Yaşadı. Hareketli, canlı, cıvıl cıvıl yaşadı. Ve sızlanmadı hayattan. Gökle yer arasında yalnızlık dokudu biteviye. Çocuklar, kuşlar, masallar, acı, çiçek… O gitti ve fakat koskocaman bir dünyayı miras bıraktı bize. Fark etmediğimiz, hissetmediğimiz bir dünyaya açtık gözlerimizi. O’ndan sonra daha bir rikkatle bakar olduk açan çiçeğe, gökte uçana, yerde sürünene. Bir de değişmeyen dünyaya kondu kelebeğimiz. Savaşlar, ölen insanlar, yıkılan şehirler ve acılar. O’nla beraber şunu tekrar idrak ettik: “Bir Değirmenmiş Bu Dünya”

“Ne çok acı var” diyerek sayfalar açtı önümüze. Acı bir külliyat üzerinde kabuk bağlayan yaralarımızla O’nun yokluğunun da acısı gelip oturuverdi. Mutlaka her ölüm erkendir, ama O’nunki bir başka erkendi. “Yâr ile bayram iderler şimdi” hiç bu kadar anlam kazanmamıştı bakışlarımızda. Dönüp dönüp okuduğum “Sultan” şiiri, tek başına dahi onu şair kılar; samimiyetine ve aczine ve kul bilincine kayıtsız şartsız yeter diye düşünüyorum.

Sultan

 

Seçkin bir kimse değilim

ismimin baş harfleri acz tutuyor

Bağışlamanı dilerim

 

Sana zorsa bırak yanayım

Kolaysa esirgeme

 

Hayat bir boş rüyaymış

Geçen ibadetler özürlü

Eski günahlar dipdiri

Seçkin bir kimse değilim

İsmimin baş harflerinde kimliğim

Bağışlanmamı dilerim

 

Sana zorsa bırak yanayım

Kolaysa esirgeme

 

Hayat boş geçti

Geri kalan korkulu

Her adımım dolu olsa

İşe yaramaz katında

Biliyorum

Bağışlanmamı diliyorum

Nice zamandır Eski şairliklerim gitti gözümden ağabey, sen gibi başka bir hâl kuşanıyorum... Kuş olup gittiğin trenle sıramı bekliyorum…

Hiç yorum yok