Son Yazılar

Şehir Yüzüm


Oturduğum yerden şehri görebiliyorum. Bütün binaları, caddeleri, kaldırımları, insanları, arabaları ile bir şehir görüyorum. Göremediğimden değil buruk gönlümü daha da hüzünlendirmesin diye yeni yetmelerin aşklarına, karşılıksız heyecanlara, bıçkın zamanlara ve melankolik sözlere bakmıyorum. Aşk denen illet hüzün ve kahır büyütür çünkü bende. Ben ne zaman aşk desem koca bir dal kırılır çiçeğe duran yüzüyle. Aşk bende yakışıksız bir zonklama, aktıkça nefeslenebildiğim bir cerahat, şehrin pis yüzüdür. Şehrin bir yüzünü göremiyorum yalnız. Ağaçlar ve bulutlar yok göz ülkemde. Şehirde sanal aşklar kapıyor mavi göğü. Yeşil bir ağaç yaşamıyorum aşkların gri tonlara tebdil edildiği şehirde. Kahretsin şarkıları, lanet okunan bulvarları, keşmekeş mimarisi ile oturduğum yerden bir şehri görebiliyorum.

Oturduğum yerden bir şehri görebiliyorum. Herkesin parmak uçları nasır tutmuş. Hakikat denilen tüccar aydınlatma direklerinde hayal pazarlıyor. Ne kadar seyrek secdeye varıyor alınlar. Ne kadar kalpten uzak şehir. Yaşlılar simalarına berkitilen çizgilerle bir devir daha dönüyorlar tespihlerinde. Bir kez daha kırmızıya dönüyor trafik lambaları. Bir amir bir kez daha kızıyor memurlarına. Memurlar çocukça suçlanıyor. Bir memur göğüs cebindeki sigara paketi ile oynuyor. Tam da unutmuşken diyor sırası mıydı bu fırçanın. Sigara mazeret arar, en çok da sebepsiz mazeret. Melahat ne der sonra. Kokusu ile bu kadar uzak, dumanı ile mesafeli iken... Oturduğum yerden şehri görebiliyorum.

Oturduğum yerden şehri görebiliyorum. Bir dilencinin umuda açılan eli hüzünle kapanıyor. Kocaman dondurmasını düşürüyor AVM tapınaklarından çıkan çocuk. Kış günü, kar günü, yas günü anne, elinde çantalar, kampanyalar üzerine kafa yoruyor. Çocuğun düşürdüğü dondurma umrunda değil. Şehirde akşam vakti, inadına ışıl ışıl. Kar ışıklardan kaçarak yağıyor. Kar daha yere düşmeden tüketiliyor. Egzozlar, bacalar, doğalgaz vanaları, kömür... Kar dağlara yağıyor. Bunu önemsiyorum. Kar peşinden yağıyorum şehrin uzaklarına.

Hiç yorum yok