Neredeyim?
Korkmayın. Felsefi tahlillere girip tasavvufi neticelerle eve dönmeyeceğim. Nerede olduğumun elbet farkındayım. Sizler de farkındasınız. Her ne kadar iç içe geçmiş rüyalar üzerinden durum farkındalığına baksak da ayaklarımız altında yer, başımız üstünde gök, kutsal kentlerimizin namüsait çıkmaz sokaklarından birinde, bir çok katlı mabedin soluk ışıkları altındayız.
Burası dünya. Yağmuru sevmemiz bu gerçeği değiştirmiyor. Soğuk ve sıcak. Az ve çok. Açlık ve tokluk. Beton. Sanki hadid ve hiddet eriği suratında. Dünya.
Burası dünya ve etrafımızda örülen ağ ile dar alanda uzun hülyaları yaşıyoruz. Bireyin hareket sahası hücre. Kanunlar, trafik lambaları, yazılı ve yazısız kurallar, kuralsızlıklar, öfkeler, sevinçler, milli günler, imtihan sonuçları, faturalar, bel fıtığı ve kasa fişleri…
Burası dünya ve sistem kendi ayrığını kendi üretiyor. Sıkıca kapalı kapılar.
Alanları kalın hatlarla çizili dünyamızda bireysel varlığımızı dar ve soğuk komutlara teslim etmemiz kaçınılmaz duruyor. Fasit bir daire dünyamız.
Burası dünya bütün dışımızdaki sanala rağmen içimizde hakikat nuru daima yanmaktadır. Aylar mübarek, günler mübarek. İnsan mübarek. Sağa sola fazlaca meyledip haber değeri olmaktan öteye gidemeyen durumları dahi içselleştirip iç dünyamızın huzurunu tesis edebiliriz. Çünkü burası dünya. Kaçınılmazımız ve hareket sahamız. Bir yetime, bir aça, bir hastaya, bir yolcuya selam için buradayız. Ne yaptığımız üzerinde söz söylenecek kameraların kayıtları altında. Döndüğümüz sırtımız, basıp geçtiğimiz ayağımız, güldüğümüz gözümüz, ağzımız… Bunlarla hesap edileceğiz şaşmaz bir adalet karşısında. İbadetlerimiz, yardımlarımız, yiyip içmelerimiz, oturup kalkmalarımız, bakıp görmelerimiz dünyada yapageldiklerimiz nelerse “adam” olarak yapıla ki hesabı kolay verelim. Bari buradayız, kaytarmadan yapalım her ne yapıyorsak. Ne yapmıyorsak sağlam duralım karşısında. Kimi seviyorsak candan sevelim. Huzur ile değsin secdeye alnımız. Buradayız. Hakkını verelim.
Şimdi. Neredeyim?
Ne yapıyorum?
Burası dünya. Yağmuru sevmemiz bu gerçeği değiştirmiyor. Soğuk ve sıcak. Az ve çok. Açlık ve tokluk. Beton. Sanki hadid ve hiddet eriği suratında. Dünya.
Burası dünya ve etrafımızda örülen ağ ile dar alanda uzun hülyaları yaşıyoruz. Bireyin hareket sahası hücre. Kanunlar, trafik lambaları, yazılı ve yazısız kurallar, kuralsızlıklar, öfkeler, sevinçler, milli günler, imtihan sonuçları, faturalar, bel fıtığı ve kasa fişleri…
Burası dünya ve sistem kendi ayrığını kendi üretiyor. Sıkıca kapalı kapılar.
Alanları kalın hatlarla çizili dünyamızda bireysel varlığımızı dar ve soğuk komutlara teslim etmemiz kaçınılmaz duruyor. Fasit bir daire dünyamız.
Burası dünya bütün dışımızdaki sanala rağmen içimizde hakikat nuru daima yanmaktadır. Aylar mübarek, günler mübarek. İnsan mübarek. Sağa sola fazlaca meyledip haber değeri olmaktan öteye gidemeyen durumları dahi içselleştirip iç dünyamızın huzurunu tesis edebiliriz. Çünkü burası dünya. Kaçınılmazımız ve hareket sahamız. Bir yetime, bir aça, bir hastaya, bir yolcuya selam için buradayız. Ne yaptığımız üzerinde söz söylenecek kameraların kayıtları altında. Döndüğümüz sırtımız, basıp geçtiğimiz ayağımız, güldüğümüz gözümüz, ağzımız… Bunlarla hesap edileceğiz şaşmaz bir adalet karşısında. İbadetlerimiz, yardımlarımız, yiyip içmelerimiz, oturup kalkmalarımız, bakıp görmelerimiz dünyada yapageldiklerimiz nelerse “adam” olarak yapıla ki hesabı kolay verelim. Bari buradayız, kaytarmadan yapalım her ne yapıyorsak. Ne yapmıyorsak sağlam duralım karşısında. Kimi seviyorsak candan sevelim. Huzur ile değsin secdeye alnımız. Buradayız. Hakkını verelim.
Şimdi. Neredeyim?
Ne yapıyorum?
Hiç yorum yok