Yeryüzüyle Gökyüzü Arasında

- Ben Nûşirevân mûşirevân anlamam.

Birlikte, mağaradan çıkıp bir kayaya oturdular. Başlarını kaldırıp ipil ipil yıldızlara baktılar. Hemen üstlerinden bir yıldız kayarak geçti. Aşağılardan, gececi çöl kuşlarının sesleri geliyordu. Çöl, karanlığa gömülüp giden koyu gri muhteşem bir manzaraydı. Amr-ı Ayyâr, Sâhipkırân'ın elini tuttu,

- Bir gün zâlimleriyle savaşacağımız şu dünyaya bir bak, dedi, hani nerde Nûşirevân; bunların hangisi onun gölgesi! Yıldızlardan ve çölün gölgelerinden başka görüntü yok. Gececi kuşların ötüşlerinden başka da ses gelmiyor. Evvel Allah, el ele verdik mi kötüler girecek delik arayacaklar. Paşa gönülleri bilir; eğer isterlerse, şimdiden savaşmaya başlarız.

Sâhipkırân coşkuyla,

- Ayyâr Ayyâr, dedi, çöl tilkisi kadar cürmün yok; ama, yüreğin yerle gök arasına sığmıyor! Dediğin gibi, eğer isterlerse hemen savaşmaya başlarız.

- Ahitleşelim mi!
- Haydi!
İki çocuk ayağa kalkıp el ele var güçleriyle haykırdılar.
"ben Sâhipkırân
ben Amr-ı Ayyâr
biz burda
yeryüzüyle gökyüzü arasında
kötülerle ve kötülüklerle
ölünceye kadar
savaşmak üzere ahitleşiyoruz"


Sesleri yankılana yankılana geceye nakşoldu. (Sâhipkırân Nâm-ı Diğer Hamzanâme - Hasan Aycın)

İş böyle başlıyor ve öyle bir devam ediyor ki elinizden bırakamıyorsunuz mesel içindeki meselleri... Ayyar ile yalın ayak Yemen'den Malatya'ya, Fizan'dan Çin ü Maçin'e koşuyor Aşkar ile deryaları aşıyor ve bulutlara uzanıyorsunuz. Niçin? Ahit olduğu için...

Masal dünyasından yalan dünyaya geçsek de niyet ile yola revan olmak, söz ile hemhal olmak, ahit ile bismillah demek hayr sanki.

Hiç yorum yok