Zor Bir Film: Inception (Başlangıç)
Sinema sektörünün yönlendirme programcıları bize şöyle bir konu sunuyor:
Dom Cobb bildiğiniz hırsızlardan değil. Cobb, insanların bilinçaltına giriyor ve en önemli sırlarını çekip alıyor. Bunu da rüyalarına sızarak yapıyor.
Konuyu gördünüz. Hemen “haydi canım…” isyanına durmayın. Devamını da bir okuyun hele:
Ancak Cobb, suç işlemekten bıkıyor ve normal bir yaşam sürmek istiyor. (Normal yaşamı gerçekleştirebileceği yer tabi ki Amerika) Bir gün Cobb’a, özgürlük seçeneği sunuluyor ama bunun için Cobb’un Amerika’ya dönüş anahtarını elinde tutan Saito adlı işadamının son bir işini yapması gerekiyor.
Cobb’un bu kez yapması gereken birisinin kafasındaki fikri çalmak değil, aksine kafasına bir fikir yerleştirmek.
Burası bir kez daha “haydi canım sende…” red makamının söylem yeri.
Filmin yönetmeni Christopher Nolan, bu sürecin “inception” yani başlangıç aşaması olarak nitelendirildiğini söylüyor.
Nolan, “Inception’un özünde bunun dirençli bir bakteriye benzediği fikri var. Tıpkı bir virüs gibi ve başkalarına iletilebiliyor” diyor.
Nolan, filmdeki rüya alemini gerçekçi kılabilmek için 6 farklı ülkede kurulan setlerden yararlanmış. Setlerin her biri değişik rüyalar ve rüya alemleri için fon oluşturuyor. Nolan, hem karakterleri hem de seyircileri rüyaların derinliklerine indiriyor ve bunu bilimkurguyla psikolojik dram türlerini başarıyla kurgulayarak yapıyor.
Hikayenin karmaşık örgüsünde oyuncuların da katkısı var. Leonardo Di Caprio, baş rüya hırsızı Dom Cobb’u canlandırıyor. Cobb, kaosun ortasında kontrolü elinde tutuyor gibi görünse de aslında kendi duyguları ve pişmanlıklarının altında eziliyor.
Fransız oyuncu Marion Cotilliard, Fransızca’da “kötü” anlamına gelen Mal karakterinde. Cotilliard, Cobb’un ölen eşinin rüyalardaki bir yansıması.
Ellen Page ise Ariadne’yi canlandırıyor. Yunan mitolojisinde Ariadne, Minotaur’un ölümcül labirentinden çıkmasında Theseus’a yardımcı olan prenses.
Ariadne, filmde bir rüya mimarı. Ayrıca Cobb’u ayakta tutan duygusal ve ruhsal rehber.
Filmin temelinde iç acıtıcı bir aşk öyküsü ve varoluşsal bir ikilem yatıyor.
Filmi tam anlamıyla kavramak için birkaç kez izlemek gerekebilir. Mümkünse Türkçe dublajı ile. Amerikan kafiri zihin silme ve rüya alanında mühim çalışmalar yapıyor. Bir Matrix uzantısı da sayılabilecek bu filmi bu çalışmaların bir uzantısı olarak görebiliriz. Ve fakat bizdeki “rüya” gerçekliği üzerinden filmi değerlendirmeye kalkmak yanılsamalara sebebiyet verebilir.
Hangimiz bir rüyayı daha önce görmüşüz hissine kapılmayız?
Hangimiz rüya içinde rüya görmedik?
Enteresan göndermeleri olan, zaman zaman aksiyon sahneleri filmin varoluşsal hikayesinin önüne geçse de, tıpkı yeniden gördüğünüz bir rüya gibi, zor unutacağınız bir sinema filmi Inception…
Yine de yazının sonunu bağlamıyorum, özellikle Türkçe dublajı ile bir kez daha seyretme hakkımı saklıyorum.
Hiç yorum yok