Delinâmeler - 2
ALTI
imla kılavuzu bir türlü okunamamış, şiirden öteye bir adım yol alınamamıştır. şarkılar vasfını kaybetmiştir. yirmibeş yaşı dolduran hayatta, hiç bir kıza ilan-ı aşk yapılmamış, her insan gibi yaşanmamıştır. gece ve yağmur ve yalnızlık ve dahi çok susup az konuşmak, çok işletimli bilgisayar sistemlerine, protestodan dönen senetlere, ödenmeyen çeklere, entegrasyonlara, kâr hacimlerine, ful aksesuar son model otomobillere, yaz sıcağında gezip tozmalara, cafelerde el ele göz göze buluşmalara, gelip geçici aşklara bedel alınmamıştır. yaşamın taklidini yapmaktan öteye, yaşam nedir. ne değildir sorgulanmıştır. Allah’tan başka kimseye hesap verilmemesi umut olmuştur.
yaşasın umut.
YEDİ
küsmek.
önce bu şehre ve şehrin insanını. kaldırımlarına, gözlerine zift damlatılmış göğüne, pencerelerine, yazı getirmek bilmeyen insansız iklimlerine küsmek.
ben, serseriliğimle bu şehrin koynuna sığmıyorum.
her gün derilen, yekunu bir hayli sıkıntı, yarına aktarılan çıkmaz sokaklar, umutsuzluk ve cenabet, yaşamımı alt üst eden infilaklardır. erciyes olsam, kor ateşimle her yanı nar bahçesine çevrirdim. heyhat. bir karıncanın sahip olduğu kudret dahi yoksunluk bende. süleyman peygamber kendine nasihat edecek karıncaların beyini bulmuştu. bu şehirde asfaltlardan, kaldırım parkelerinden, otomobil gürültülerinden ve kanalizasyon çukurlarından başka bir şey yoktu. karıncasız ve ölçüsüz geçen yüzyıllarım.
insanlar iyilik dersine koyulunca heyheylerim üşüşür başıma. kin - kan - intikam delişmeh bir türkü koparınca damarlarımda, bir çentik daha atarım bedenime. bir sigara daha yanar önden gidenlerin peşi sıra. sevmeye dahi silahlanmışsam. ve imanım varsa yalnızlığın sır vermeyeceğine.
tanrım, her yer mahşer.
SEKİZ
sessiz görünümü altında, savaşan bir kalbi vardı. bir buçuk derece kahverengi camları olan siyah gözlüğünün ardından süzülen gözlerle baktığı ‘hayat’ kaynağı bilinmez yanardağları, çoşkun selleri, tutulmaz fırtınaları yüreğine dağlardı. gün olur, tebessümleyemediği asık suratı ile aynalara dahi endişe telkin ederken, tek başına, bütün dünyaya misilleme olsun için savaş ilan ederdi. yakınında bulunanlar bazan ingiliz yönetimini imha ettiğini, bazan bağdat savunmasında dicle’nin suyunu yaralara merhem diye sürerken çağdaş dünya sistemlerine baş kaldırdığını görürlerdi. bosnaya yüreğini, silahlayarak ölmeye gönderirken birleşmiş milletlere kargışlar yağdırır, yardaklaşan ülkesini kan ağlayan gözlerle ıslaha çağırırdı.
öğrencilik yaptığı yıllarda okul sıralarına, koridorlara çalışkan görünmektense, yürekten bir savaşa atılmanın ayrımında bulundu. kimseye eyvallah etmemek, inatla pısırık hocalarına ve arkadaşlarına muhalefet, sahte kahramanlara saldırmak kadar durmadan okumak, yazmak ve yeri geldikçe haksızlığa karşı mazlumu, çokluğa rağmen azı savunmaktan geri durmadı. kimilerince aşırılıkla suçlandı. saçma sapan biri olarak görüldü kimilerince. sevmek ve nefret, layıklarına eşit miktarda dağıtılırdı. yüreği ile yaşamanın gereği ne ise onu yapardı. yüreğini kaybeden dünyaya, her gün yeni yürekler büyütür, her gün bu ezilmişlik coğrafyasında taze tutamak olsun için, savaşın birinden çıkar birine gözü kara dalardı. savaşan bir kalbi vardı sessiz görünümü ardında.
DOKUZ
havada, sonbaharın fiyakası rüzgar. yeni kestirdiğim saçlarım, bunun bilincinde değil. montumun yakasına yapraklar konuyor. duvar diplerini siyaha boyayarak salça kaynatan kadınlar, geçmişi rahatsız eden hatırlatmalarda bulunuyorlar. balkondaki iplerde kerem’in yeni yıkadığı çamaşırları, yorucu bir sersemlik içinde bir o yana bir bu yana savrulup duruyor.
ve yağmur...
saçaklar altına gizlenmiş kuşlarla muhabbeti sürdüren benim. avuçlarımda hohlamalar. ellerim nice zamandır buğulanan camlara birşeyler yazmıyor. adını dahi bilmediğim sevgililerim yok artık. ne güzel tılsımdı isim yakıştırmalar. asuman, füsun, meltem, hicret, hicran ve elbet leyla. ne çok aşık olmuş ne çok peşinden koşmuştum yalnızlıklarımın. şimdi onların herbiri “Allah’ın emri, peygamberin kavli ile” nikahtaki keramete koştular.
kerem, yalnızca bir kızı sevdi. büyük harflerle konuştu sevgisini gecenin son ışıklarında, ücra mekanlarda. yeni bir güne, rızık savaşına hazırlanan kuşlarla kuy-ı yâr’da vedalaştı. sevmenin bütün vaciplerini yerine getirdi kerem.
kız, kerem kimdir, kimin nesidir bilmedi. tuhaf tesadüflerle karşılaştığı herhangi bir gence aldırmadı. vakti gelince bir memur ile yuvadan uçtu.
çatının saçağından bir kuş uçtu. havada uçuşan yapraklar yağmur ile öpüştü, su oldu. ben esnaf oldum, çek ve senetlere imza attım. bankadan kredi aldım. zarar, kârın kardeşi dedim, yılmadım.evlendim. ev bark sahibi oldum. mevsimleri, yalnızca işlerin yavaşladığı zamanlarda bildim. gece yarılarına sarkıtmadım ömrümü. sıradan bir vatandaş olarak vergimi veriyorum şimdi, hafta sonları maçlara gidiyor, tv.deki eğlence programlarını izliyorum. ve fakat kerem’i anlamıyorum artık. hâlâ o kızı sevmesini, birkaç saatlik uyku ile yetinmesini, okuyup yazmasını, iktidara isyan etmesini, başkaldırmasını günübirlik olaylara ve daha meşgul olmasını şiirle... anlamıyorum.
kerem’dir şu yağmurun altında gezinen, düşünceli adam...
ON
lebdeğmez küfüfrler yok artık. sonbaharın süs çiçeği kasımpatı olsa ne olur, olmasa ne? benim baharlarım uğramaz şehirlere. sülüs değil sabah. belki gece, mahmur makamıdır bilinenler dinçleşsin, öne konulan nesnelerin ismi bilinsin için.
geçtiğim sokaklara aşure gününden beri yeni isimler veriyorum. senin sokağına ‘heşt behişt’ dedim o gün. o gün nef’i öfkesiyle yürüdüm penceren altından. o gün, yağmura eş’arımı sundum. haytalık ettim rüzgarın saçlarım arasında gezinmesine. sanrı dedim sonra sokağınızın başlangıç ve bitiş adımlarına. elektrik direklerine haşiyeler kazıdım. kendi sokağımızın adı ‘hâşim’ oldu, gölgeler dahi çirkin insan manzaraları sunarken bana. sulusepken yağarken okul yolunda ‘çıvgın’ ilişti tabelalara. sen, dante’nin aşık olduğu beatrice değilsin. hüsnüzansın belki şairliğim için. kim olursan ol güzel. değil miki ‘emr ü ferman hazret-i men lüh-ül emrindir.’
lebdeğmez küfürler yok artık. sabah ve mevsim ve insanlar yok. bıkmadan, usanmadan sokaklarına ad koyduğum şehir, yüreğimin dışında. gayrı her yer sen ve benim sultanım.
imla kılavuzu bir türlü okunamamış, şiirden öteye bir adım yol alınamamıştır. şarkılar vasfını kaybetmiştir. yirmibeş yaşı dolduran hayatta, hiç bir kıza ilan-ı aşk yapılmamış, her insan gibi yaşanmamıştır. gece ve yağmur ve yalnızlık ve dahi çok susup az konuşmak, çok işletimli bilgisayar sistemlerine, protestodan dönen senetlere, ödenmeyen çeklere, entegrasyonlara, kâr hacimlerine, ful aksesuar son model otomobillere, yaz sıcağında gezip tozmalara, cafelerde el ele göz göze buluşmalara, gelip geçici aşklara bedel alınmamıştır. yaşamın taklidini yapmaktan öteye, yaşam nedir. ne değildir sorgulanmıştır. Allah’tan başka kimseye hesap verilmemesi umut olmuştur.
yaşasın umut.
YEDİ
küsmek.
önce bu şehre ve şehrin insanını. kaldırımlarına, gözlerine zift damlatılmış göğüne, pencerelerine, yazı getirmek bilmeyen insansız iklimlerine küsmek.
ben, serseriliğimle bu şehrin koynuna sığmıyorum.
her gün derilen, yekunu bir hayli sıkıntı, yarına aktarılan çıkmaz sokaklar, umutsuzluk ve cenabet, yaşamımı alt üst eden infilaklardır. erciyes olsam, kor ateşimle her yanı nar bahçesine çevrirdim. heyhat. bir karıncanın sahip olduğu kudret dahi yoksunluk bende. süleyman peygamber kendine nasihat edecek karıncaların beyini bulmuştu. bu şehirde asfaltlardan, kaldırım parkelerinden, otomobil gürültülerinden ve kanalizasyon çukurlarından başka bir şey yoktu. karıncasız ve ölçüsüz geçen yüzyıllarım.
insanlar iyilik dersine koyulunca heyheylerim üşüşür başıma. kin - kan - intikam delişmeh bir türkü koparınca damarlarımda, bir çentik daha atarım bedenime. bir sigara daha yanar önden gidenlerin peşi sıra. sevmeye dahi silahlanmışsam. ve imanım varsa yalnızlığın sır vermeyeceğine.
tanrım, her yer mahşer.
SEKİZ
sessiz görünümü altında, savaşan bir kalbi vardı. bir buçuk derece kahverengi camları olan siyah gözlüğünün ardından süzülen gözlerle baktığı ‘hayat’ kaynağı bilinmez yanardağları, çoşkun selleri, tutulmaz fırtınaları yüreğine dağlardı. gün olur, tebessümleyemediği asık suratı ile aynalara dahi endişe telkin ederken, tek başına, bütün dünyaya misilleme olsun için savaş ilan ederdi. yakınında bulunanlar bazan ingiliz yönetimini imha ettiğini, bazan bağdat savunmasında dicle’nin suyunu yaralara merhem diye sürerken çağdaş dünya sistemlerine baş kaldırdığını görürlerdi. bosnaya yüreğini, silahlayarak ölmeye gönderirken birleşmiş milletlere kargışlar yağdırır, yardaklaşan ülkesini kan ağlayan gözlerle ıslaha çağırırdı.
öğrencilik yaptığı yıllarda okul sıralarına, koridorlara çalışkan görünmektense, yürekten bir savaşa atılmanın ayrımında bulundu. kimseye eyvallah etmemek, inatla pısırık hocalarına ve arkadaşlarına muhalefet, sahte kahramanlara saldırmak kadar durmadan okumak, yazmak ve yeri geldikçe haksızlığa karşı mazlumu, çokluğa rağmen azı savunmaktan geri durmadı. kimilerince aşırılıkla suçlandı. saçma sapan biri olarak görüldü kimilerince. sevmek ve nefret, layıklarına eşit miktarda dağıtılırdı. yüreği ile yaşamanın gereği ne ise onu yapardı. yüreğini kaybeden dünyaya, her gün yeni yürekler büyütür, her gün bu ezilmişlik coğrafyasında taze tutamak olsun için, savaşın birinden çıkar birine gözü kara dalardı. savaşan bir kalbi vardı sessiz görünümü ardında.
DOKUZ
havada, sonbaharın fiyakası rüzgar. yeni kestirdiğim saçlarım, bunun bilincinde değil. montumun yakasına yapraklar konuyor. duvar diplerini siyaha boyayarak salça kaynatan kadınlar, geçmişi rahatsız eden hatırlatmalarda bulunuyorlar. balkondaki iplerde kerem’in yeni yıkadığı çamaşırları, yorucu bir sersemlik içinde bir o yana bir bu yana savrulup duruyor.
ve yağmur...
saçaklar altına gizlenmiş kuşlarla muhabbeti sürdüren benim. avuçlarımda hohlamalar. ellerim nice zamandır buğulanan camlara birşeyler yazmıyor. adını dahi bilmediğim sevgililerim yok artık. ne güzel tılsımdı isim yakıştırmalar. asuman, füsun, meltem, hicret, hicran ve elbet leyla. ne çok aşık olmuş ne çok peşinden koşmuştum yalnızlıklarımın. şimdi onların herbiri “Allah’ın emri, peygamberin kavli ile” nikahtaki keramete koştular.
kerem, yalnızca bir kızı sevdi. büyük harflerle konuştu sevgisini gecenin son ışıklarında, ücra mekanlarda. yeni bir güne, rızık savaşına hazırlanan kuşlarla kuy-ı yâr’da vedalaştı. sevmenin bütün vaciplerini yerine getirdi kerem.
kız, kerem kimdir, kimin nesidir bilmedi. tuhaf tesadüflerle karşılaştığı herhangi bir gence aldırmadı. vakti gelince bir memur ile yuvadan uçtu.
çatının saçağından bir kuş uçtu. havada uçuşan yapraklar yağmur ile öpüştü, su oldu. ben esnaf oldum, çek ve senetlere imza attım. bankadan kredi aldım. zarar, kârın kardeşi dedim, yılmadım.evlendim. ev bark sahibi oldum. mevsimleri, yalnızca işlerin yavaşladığı zamanlarda bildim. gece yarılarına sarkıtmadım ömrümü. sıradan bir vatandaş olarak vergimi veriyorum şimdi, hafta sonları maçlara gidiyor, tv.deki eğlence programlarını izliyorum. ve fakat kerem’i anlamıyorum artık. hâlâ o kızı sevmesini, birkaç saatlik uyku ile yetinmesini, okuyup yazmasını, iktidara isyan etmesini, başkaldırmasını günübirlik olaylara ve daha meşgul olmasını şiirle... anlamıyorum.
kerem’dir şu yağmurun altında gezinen, düşünceli adam...
ON
lebdeğmez küfüfrler yok artık. sonbaharın süs çiçeği kasımpatı olsa ne olur, olmasa ne? benim baharlarım uğramaz şehirlere. sülüs değil sabah. belki gece, mahmur makamıdır bilinenler dinçleşsin, öne konulan nesnelerin ismi bilinsin için.
geçtiğim sokaklara aşure gününden beri yeni isimler veriyorum. senin sokağına ‘heşt behişt’ dedim o gün. o gün nef’i öfkesiyle yürüdüm penceren altından. o gün, yağmura eş’arımı sundum. haytalık ettim rüzgarın saçlarım arasında gezinmesine. sanrı dedim sonra sokağınızın başlangıç ve bitiş adımlarına. elektrik direklerine haşiyeler kazıdım. kendi sokağımızın adı ‘hâşim’ oldu, gölgeler dahi çirkin insan manzaraları sunarken bana. sulusepken yağarken okul yolunda ‘çıvgın’ ilişti tabelalara. sen, dante’nin aşık olduğu beatrice değilsin. hüsnüzansın belki şairliğim için. kim olursan ol güzel. değil miki ‘emr ü ferman hazret-i men lüh-ül emrindir.’
lebdeğmez küfürler yok artık. sabah ve mevsim ve insanlar yok. bıkmadan, usanmadan sokaklarına ad koyduğum şehir, yüreğimin dışında. gayrı her yer sen ve benim sultanım.
Hiç yorum yok