Sayha'dan Bir Cıngıl Muhabbet
Dibâce Yerine
Bu işte bir tuhaflık var abicim...
İnsanların birbirine durmadan kelek atarak geçinip gittikleri bir dünyada, kimsenin işine yaramayacak dergiler çıkartmak filan, bilmiyorum ama normal bir davranış olmasa gerek. Buna rağmen darbeler filan yapmaktansa dergi çıkartmak daha makul geliyor. Hem para kazanacak kadar cesur, yaptıklarımızdan utanacak kadar günahkâr değiliz. Biz böyleyiz işte. Böyleden ne anlıyorsanız... Onun için yeni soluklara, yeni ve güçlü dostlara ihtiyacımızdan neşet, hiç kimseyi, hiç bir şeyi tarihe mâl ederek, orada unutulmuşlar safında olsun istemiyoruz. Bizim, hatıralarımız, muhabbetlerimiz, acılarımız varsa "adam" olmamızdandır.
Bize adamlığı nasip eden Allah'a şükürler olsun... Kendimiz olan "dergimiz", kendimiz olan hâl ve hareketlerimiz, ideallerimiz, gülüşlerimiz ve somurtuşlarımız var. Biz, kendimiziz. "Kendi" olamayanlara meram anlatmak; bizim işimiz değil. Sevgilerimiz kitabî değil hayatın bir parçası. Her daim baharız ve bize her gün bayramdır. İyiyizdir, hoşuzdur, ukalâyızdır ve ... ...
Diriliş ve yakarış kalıbında, ölçüsüz, kafiyesiz, şiir gibi yaşarız... Vesselam.
Sayha Erkânı
M. Erol Doğru
Geniş ve alabildiğine sıcak bir yürek...Deli dolu Bozkır'ın, ne güneşine ne soğuğuna güvenilen bozkırın tam orta yerinde, Konya'da doğdu. Hep uçlarda, sınırlarda gezindi. İmanının gereği için kimseye eyvallah etmedi, eğilmedi, el öpmedi. İmam Hatip'te başlayan eylem dürtüsünü Ankara İlahiyat'ın koridorlarında, caddelerinde kemale erdirdi. İhtilal zamanı Mamak'ın soğuk taş - duvarları arasında, çile doldurdu, kahır ve öfke büyüttü sıkılan yumrukları arasında. Mahkumiyet almamış olmasına rağmen, sakıncalılar listesine yazılan isminin güzelliği neticesi, memuriyetle lekelenmedi. Rivayet oldur ki, Eşrefoğlu'nun ilahilerini O'nun kadar güzel söyleyen; Kelile ve Dimne'nin hikmetlerini O'nun kadar hoş ve yerli yerinde anlatan bir başka kişiye rastlanılmamıştır. Tabiatta her şey hareket halindedir kaidesi ve "İki günü birbirine denk geçen ziyandadır" serlevha gereğince hiç durmadı, durdurmadı. Ateşten gömlek gibi üzerine giydiği vakıf başkanlığı döneminde, bütün engellemelere, bütün Bizans entrikalarına rağmen dimdik ayakta kaldı; gayretten, çalışmaktan yılmadı. Boylarından büyük işlere kalkışan birkaç heveskar gencin ellerinden tutarak destek oldu, yol gösterdi, Sayha oldu. Derginin maddi ve manevi babası, gönül dostu oldu. Ali Cengiz oyunları neticesi çalışmalarına nihayet vereceklerini zannedenler yine yanıldılar, yine aldandılar. Para babalarına inat, çevresine toplanan iştirakçiler ile şirketler kurdu, tesisler açtı. Bugün herkes tarafından bilinmektedir ki O'nunla uğraşmak, daha güçlenmesine sebep, daha da sevilmesine vesile olmaktan başka çıkar sonuç vermemektedir. Ali Sami ve Cihad' ın babası tam muhabbet ve sadakat adamı. Yurt içi ve dışı, tanımadığı hemen hemen yok. Her yerde eli ve ayağı olanlardan. Görünen o ki ticari dehası ve tükenmek bilmez çalışkanlığı neticesi zengin olmak kaderi. Ama o bunu mu istiyor, bilinmez. Kim bilir belki isteği bir gece yarısı kalkıp Beyşehir'e giderek balık yemektir. Emin kaynaklardan edinilen bilgilere göre; stres atmak için arada bir hâlâ Akyokuş'a kaçamaklarda bulunuyor, evlenemeyenler onun kapısını çalıyor ve dostlarını hiçbir zaman unutmayarak vefanın en güzel örneklerinden birini sergiliyormuş. Ehl-i dil, ehl-i yara, ehl-i gönül. Mehmet Erol Doğru: harbi, delikanlı ve ilelebet "Ağabey"
Hasan Semerci
Tarihi evraklardaki ilk kayıtlı ismi: Uzun İmam. Müstakil olarak "Uzun", "Güney Müftüsü" veya " Fetva Makamı" olarak da isimlendirilir. Depar'a ilk ihanet edenlerin başını çektiği için, "Baba" olarak en önce o sıfatlandı. Mevlana torunlarından. Sema etmeyi ve ney üflemeyi bilmese de "Konyalı" yaftasını her fırsatta onurla taşıdı. İki istikamette seyr ü sefer eylemeyi her daim layıkıyla yerine getirdi. Aydınlık ve Kadınhanı. Sıkça saçlarının yağlanması ile maruf. Başını kuma sokmayıp daima adresi ve yeri bilinenler sınıfından. O'nu arayanlar, bir kaç telefon trafiğinden sonra kolayca bulabilirler. Her ne kadar Konya İlahiyat yolunu arşınladıysa da Eğitim- Öğretim macerasının en renkli ve en heyecanlı günlerini Sayha okulunda yaşadı. Kolay kolay kimseye eyvallah etmemeyi, çabucak kızıp aynı çabuklukta yelken indirerek durumu kontrol altına almayı iyi bilenlerden. Halkla ilişkileri daima mutedil, referansları hep olumlu ve verimlidir. Hayatta doğruluk ve sadakatten ayrılmayan Uzun, 6 ay hesabıyla gittiği Kısa Dönem Askerlik macerasını 9 ay 1 hafta bakiyesi ile tamamladı. 3 ay Devlet-i Aliye'den ekstra zabt-ı rabt altına alınmasına ses-soluk çıkarmadı ama kan vermek suçundan mahkemelere düçar kalması ve cezalandırılması onun için kadayifin kaymaklısı oldu. Şimdilerde eğitim camiasının fedakâr ve cefakâr bir neferi olarak Sivas'ın soğuğunu sinesine çekip duruyor. Aslan gibi iki delikanlı babası olan Hasan, her ne kadar ilmi ve bilgisi ile öğrencilerini aydınlatıyorsa da bundan bizleri mahrum bırakmak suretiyle büyük bir zan ve vebâl altında kalmasının vicdan azabını çekiyor. Umulan odur ki Sayha mensubiyetinin gerekliliklerini en kısa sürede yerine getirerek bu sorumluluktan ve vicdan azabından yakasını kurtara. Uzun Hasan, yıllardır evli ve iki çocuk babası. Boyu hâlâ uzun. Allah ömrünü de uzun ve hayırlı etsin...
Ercan Kurar
1970'li yıllarda, Beyşehir'de doğması muhtemel. Doğduğunda anası Beyşehir Gölü'nde yıkamış olmalı ki yüreği de saçları da apak, pırıl pırıldır. Aile boyu devlet memuru olan ailenin, son numarası. İlk evlatların yanında son evlatlar da çok sevilir şiarı gereğince, ailesi üzerine titremiş lakin hiç bir zaman şımartılmamış, şımarmamıştır. Baba mesleğini ihtiyar edinen ağabeyleri, 657'likler safında yerini almış; saygılı, sevgili, muhterem insanlardır. Böyle bir ailenin çocuğu olmak şerefiyle endam gösteren Bay Baytar, babası öğretmen bir adamın çocuğu, ne akla hizmet veterinerlik okur sorusunun cevabını, ne kendisi ne başkaları verebilmiş değildir. Isparta'nın saçma sapan bir ilçesinde başlayan baytarlık macerasını, İstanbul'dan sonra Konya'da devam ettirmiş; okumaya, öğrenmeye doymayan fıtratı gereği Amerikalara kadar seyr ü sefer zorunda kalmıştır. Sayha'nın manevi büyüklerinden. Evli. Muhammed Hilmi'nin babası. Zorunlu ikamet adresi Amerika olmasına rağmen, hiç bir şekilde Amerikanlaşmamış aksine Amerika'ya doğulu değerleri ve doğu insanının özelliklerini, ardı sıra götürmüştür. Durmayıp ney gibi inler gönlüm Hem dönüp kendini dinler gönlüm Mısraları mucibince "Dünyanın Öte Yüzünden Hayaller" kurmakla maruftur. Ara sıra şu mealde serzenişlerde bulunur: "Madison'da cumartesi Kayseri'de pazar. Olur mu olur. Sen uyuyorsun ben çalışıyorum, olur mu olmaz. O zaman kalk ulen bu ne biçim adalet? Kalk, çim falan sula. Oldu mu? Zaten beyin sulanmış, herhalde suladığın fazla sular geçip dünyanın öbür tarafından buraya, benim kafada falan çıkıyor. Neyse dostum, bu kadar saçmalık yeter. Şimdi senin pazar gününü, bu tur saçmalıklarla batırmayalım." Yine de iyi çocuktur vesselam. En büyük zevklerinden biri, "Karışık Harfli Adam" ile e-mailleşmektir. Bir de Muhammed Hilmi'ye, dan dini türünden ninniler söylemek. Vefalı, liyakatli, can ve canan dost. Cemaat-ı Sayha'nın biricik doktoru. Özü, sözü doğru. Seni bizlere bağışlayan Allah'a hamd olsun...
Adem Aslan
Karabük'ten çıktım - yola Yollar yanıyor...
Hoş bu türkü böyle değildi ama olsun. Bizim Adem de Karabük'ten çıkmadı mı yola. İsa'dan sonra ve fî zamanda, 20. Asır kaçmadan trene bindi. Çerkezliği ile bilinir. İnanmış insanlardan esirgemediği bir yanının olduğunu ona inanarak öğrendi çevresindekiler. Biraz deli - dolu, çokça kafadar. Sayha'nın ehliyetli şoförü olarak engin hizmetlerde bulundu. Okula, öğrenciliğe, eğitime tutkun olan Adem, bazı vefasız arkadaşlarının inadına üniversiteyi yıllar boyunca yüreğinde taşıyarak ayrı kalmaya dayanamadı ve diploma istemeden ayrılıp gitti. Şimdilerde kendi gibi güzel bir şirkette çalıştığına dair haberler almaktayız. Her ne kadar Karabüklü Adem olarak bilinse de bundan sonra Konyalı Adem olarak bilinecek zannına kapılıyoruz. "...Bir daha Konya'ya gelmek mi, Konya istikametine giden otobüslere dahi binmeyeceğim" yolunda yapmış olduğu serzenişler, onun ne kadar kendine güvendiğini hem büyük lokma yiyerek hem de büyük laf ederek göstermiştir. Adem, bir deli oğlan Yaşadığı yaşta... Bazılarına göre yağmurdan, kardan hoşlanıyor. Romantik yönü olduğunu iddia edenlere dahi rastlanmaktadır Tarih-i Sayha'da. Lakin şairliğini, muharrirliğini hiç göstermedi. Büyük bir giz olarak taşıyor yüreğinin sol yanında. Dağıtıcı, muhabir olarak çalıştığı Sayha'da önce Çerkez Ethem'i yazmaya kalkıştı, üzerine gelen baskılar sonucu Şeyh Şamil' de karar kılarak Kafkaslara kadar yürünebileceğine işaret etti. O gün bu gündür pek yazdıklarına rastlayan olamamıştır. Mektup yazmak, hal hatır sormak, öldü mü kaldı mı gibi şeylerin peşinde pek koşmadığı için "kötü haber tez duyulur" ilkesi gereğince yaşamaya devam ediyor. Ola ki bir gün dostları - hazır kampanyalar da var iken - bir cep telefonu alarak ona ulaşmanın yollarını deneyebilir. O arayıp sormasa da aranıp sorulacak güzel insanlardan biridir Adem Aslan...
Nam-ı Diğer Kerem Dağlı
Hicri 1388 Kayseri doğumlu.
Alelade bir ademcik. Kendi halinde. Batıya ve bizdeki "Bâtıl"lara karşı öfkesini ve mücadelesini saymazsanız kendi hâlinde birisi. İmam - Hatip mezunu ve şu an mezun olduğu okulda, kendini mezun eden öğretmenleri ile birlikte "öğretmencilik" oynuyor. En büyük zevklerinden birisinin, hâlâ öğretmenlerine karşı ukalâlık yapmak ve "sizin gibi öğretmen olmayacağım" diyerek bütün öğrencileri geçirmek ; başarısız olmak için uğraşan bebeleri bu işte "muvaffak" etmemek olduğu biliniyor. Sokakta, çarşıda ne işle meşgul olduğunu soranları, saçma - sapan meslek isimleri söyleyerek geçiştiriyor. En çok devlet memuru denmesinden cinnet geçirdiği rivayet ediliyor.
Onu arayıp sorma zahmetinde bulunanlar, daim aynı adreste, bulabiliyorlar. Adı: "Erciyes'e Bakan Adam". Adresi: "Erciyes'in Doğusu..." Boş kaldıkça eşe dosta haber uçuran, kendi gibi lüzumsuz bir dergi çıkarıp "Ben buradayım" mesajı verse de kimsenin taktığı yok. Onun da bu durumu pek takmadığı, derginin hâlâ devam etmesinden çıkarılan bir sonuç olabilir.
Öğrencilik yıllarından kalma okuma - yazma alışkanlığını sürdürdüğü; şair olduğu; Rasim Özdenören'in "Gül Yetiştiren Adam" romanında olduğu gibi bağ ve bahçe işleri ile uğraştığı; İnternete bağlanmak için anasının ağladığı; köpeklerle, kuşlarla vakit geçirdiği; Konya'yı özlediği ve senede bir kez de olsa Karadeniz'e yolunun düştüğü; İsmet Özel okumaktan bıkmadığı, Uzun Samsun'u ve çokça çay içmeyi bırakmadığı... bize gelen haberler arasında. Gayrisini Allah bilir. Ebû Talha olarak da bilinen Kerem, kendi halinde, kendince ve kendi kendine yaşayıp gitmektedir. Allah sonunu hayr etsin... ---- ---- Bu yazı ilk kez Ağustos 1998'de yayınlamıştır.
Bu işte bir tuhaflık var abicim...
İnsanların birbirine durmadan kelek atarak geçinip gittikleri bir dünyada, kimsenin işine yaramayacak dergiler çıkartmak filan, bilmiyorum ama normal bir davranış olmasa gerek. Buna rağmen darbeler filan yapmaktansa dergi çıkartmak daha makul geliyor. Hem para kazanacak kadar cesur, yaptıklarımızdan utanacak kadar günahkâr değiliz. Biz böyleyiz işte. Böyleden ne anlıyorsanız... Onun için yeni soluklara, yeni ve güçlü dostlara ihtiyacımızdan neşet, hiç kimseyi, hiç bir şeyi tarihe mâl ederek, orada unutulmuşlar safında olsun istemiyoruz. Bizim, hatıralarımız, muhabbetlerimiz, acılarımız varsa "adam" olmamızdandır.
Bize adamlığı nasip eden Allah'a şükürler olsun... Kendimiz olan "dergimiz", kendimiz olan hâl ve hareketlerimiz, ideallerimiz, gülüşlerimiz ve somurtuşlarımız var. Biz, kendimiziz. "Kendi" olamayanlara meram anlatmak; bizim işimiz değil. Sevgilerimiz kitabî değil hayatın bir parçası. Her daim baharız ve bize her gün bayramdır. İyiyizdir, hoşuzdur, ukalâyızdır ve ... ...
Diriliş ve yakarış kalıbında, ölçüsüz, kafiyesiz, şiir gibi yaşarız... Vesselam.
Sayha Erkânı
M. Erol Doğru
Geniş ve alabildiğine sıcak bir yürek...Deli dolu Bozkır'ın, ne güneşine ne soğuğuna güvenilen bozkırın tam orta yerinde, Konya'da doğdu. Hep uçlarda, sınırlarda gezindi. İmanının gereği için kimseye eyvallah etmedi, eğilmedi, el öpmedi. İmam Hatip'te başlayan eylem dürtüsünü Ankara İlahiyat'ın koridorlarında, caddelerinde kemale erdirdi. İhtilal zamanı Mamak'ın soğuk taş - duvarları arasında, çile doldurdu, kahır ve öfke büyüttü sıkılan yumrukları arasında. Mahkumiyet almamış olmasına rağmen, sakıncalılar listesine yazılan isminin güzelliği neticesi, memuriyetle lekelenmedi. Rivayet oldur ki, Eşrefoğlu'nun ilahilerini O'nun kadar güzel söyleyen; Kelile ve Dimne'nin hikmetlerini O'nun kadar hoş ve yerli yerinde anlatan bir başka kişiye rastlanılmamıştır. Tabiatta her şey hareket halindedir kaidesi ve "İki günü birbirine denk geçen ziyandadır" serlevha gereğince hiç durmadı, durdurmadı. Ateşten gömlek gibi üzerine giydiği vakıf başkanlığı döneminde, bütün engellemelere, bütün Bizans entrikalarına rağmen dimdik ayakta kaldı; gayretten, çalışmaktan yılmadı. Boylarından büyük işlere kalkışan birkaç heveskar gencin ellerinden tutarak destek oldu, yol gösterdi, Sayha oldu. Derginin maddi ve manevi babası, gönül dostu oldu. Ali Cengiz oyunları neticesi çalışmalarına nihayet vereceklerini zannedenler yine yanıldılar, yine aldandılar. Para babalarına inat, çevresine toplanan iştirakçiler ile şirketler kurdu, tesisler açtı. Bugün herkes tarafından bilinmektedir ki O'nunla uğraşmak, daha güçlenmesine sebep, daha da sevilmesine vesile olmaktan başka çıkar sonuç vermemektedir. Ali Sami ve Cihad' ın babası tam muhabbet ve sadakat adamı. Yurt içi ve dışı, tanımadığı hemen hemen yok. Her yerde eli ve ayağı olanlardan. Görünen o ki ticari dehası ve tükenmek bilmez çalışkanlığı neticesi zengin olmak kaderi. Ama o bunu mu istiyor, bilinmez. Kim bilir belki isteği bir gece yarısı kalkıp Beyşehir'e giderek balık yemektir. Emin kaynaklardan edinilen bilgilere göre; stres atmak için arada bir hâlâ Akyokuş'a kaçamaklarda bulunuyor, evlenemeyenler onun kapısını çalıyor ve dostlarını hiçbir zaman unutmayarak vefanın en güzel örneklerinden birini sergiliyormuş. Ehl-i dil, ehl-i yara, ehl-i gönül. Mehmet Erol Doğru: harbi, delikanlı ve ilelebet "Ağabey"
Hasan Semerci
Tarihi evraklardaki ilk kayıtlı ismi: Uzun İmam. Müstakil olarak "Uzun", "Güney Müftüsü" veya " Fetva Makamı" olarak da isimlendirilir. Depar'a ilk ihanet edenlerin başını çektiği için, "Baba" olarak en önce o sıfatlandı. Mevlana torunlarından. Sema etmeyi ve ney üflemeyi bilmese de "Konyalı" yaftasını her fırsatta onurla taşıdı. İki istikamette seyr ü sefer eylemeyi her daim layıkıyla yerine getirdi. Aydınlık ve Kadınhanı. Sıkça saçlarının yağlanması ile maruf. Başını kuma sokmayıp daima adresi ve yeri bilinenler sınıfından. O'nu arayanlar, bir kaç telefon trafiğinden sonra kolayca bulabilirler. Her ne kadar Konya İlahiyat yolunu arşınladıysa da Eğitim- Öğretim macerasının en renkli ve en heyecanlı günlerini Sayha okulunda yaşadı. Kolay kolay kimseye eyvallah etmemeyi, çabucak kızıp aynı çabuklukta yelken indirerek durumu kontrol altına almayı iyi bilenlerden. Halkla ilişkileri daima mutedil, referansları hep olumlu ve verimlidir. Hayatta doğruluk ve sadakatten ayrılmayan Uzun, 6 ay hesabıyla gittiği Kısa Dönem Askerlik macerasını 9 ay 1 hafta bakiyesi ile tamamladı. 3 ay Devlet-i Aliye'den ekstra zabt-ı rabt altına alınmasına ses-soluk çıkarmadı ama kan vermek suçundan mahkemelere düçar kalması ve cezalandırılması onun için kadayifin kaymaklısı oldu. Şimdilerde eğitim camiasının fedakâr ve cefakâr bir neferi olarak Sivas'ın soğuğunu sinesine çekip duruyor. Aslan gibi iki delikanlı babası olan Hasan, her ne kadar ilmi ve bilgisi ile öğrencilerini aydınlatıyorsa da bundan bizleri mahrum bırakmak suretiyle büyük bir zan ve vebâl altında kalmasının vicdan azabını çekiyor. Umulan odur ki Sayha mensubiyetinin gerekliliklerini en kısa sürede yerine getirerek bu sorumluluktan ve vicdan azabından yakasını kurtara. Uzun Hasan, yıllardır evli ve iki çocuk babası. Boyu hâlâ uzun. Allah ömrünü de uzun ve hayırlı etsin...
Ercan Kurar
1970'li yıllarda, Beyşehir'de doğması muhtemel. Doğduğunda anası Beyşehir Gölü'nde yıkamış olmalı ki yüreği de saçları da apak, pırıl pırıldır. Aile boyu devlet memuru olan ailenin, son numarası. İlk evlatların yanında son evlatlar da çok sevilir şiarı gereğince, ailesi üzerine titremiş lakin hiç bir zaman şımartılmamış, şımarmamıştır. Baba mesleğini ihtiyar edinen ağabeyleri, 657'likler safında yerini almış; saygılı, sevgili, muhterem insanlardır. Böyle bir ailenin çocuğu olmak şerefiyle endam gösteren Bay Baytar, babası öğretmen bir adamın çocuğu, ne akla hizmet veterinerlik okur sorusunun cevabını, ne kendisi ne başkaları verebilmiş değildir. Isparta'nın saçma sapan bir ilçesinde başlayan baytarlık macerasını, İstanbul'dan sonra Konya'da devam ettirmiş; okumaya, öğrenmeye doymayan fıtratı gereği Amerikalara kadar seyr ü sefer zorunda kalmıştır. Sayha'nın manevi büyüklerinden. Evli. Muhammed Hilmi'nin babası. Zorunlu ikamet adresi Amerika olmasına rağmen, hiç bir şekilde Amerikanlaşmamış aksine Amerika'ya doğulu değerleri ve doğu insanının özelliklerini, ardı sıra götürmüştür. Durmayıp ney gibi inler gönlüm Hem dönüp kendini dinler gönlüm Mısraları mucibince "Dünyanın Öte Yüzünden Hayaller" kurmakla maruftur. Ara sıra şu mealde serzenişlerde bulunur: "Madison'da cumartesi Kayseri'de pazar. Olur mu olur. Sen uyuyorsun ben çalışıyorum, olur mu olmaz. O zaman kalk ulen bu ne biçim adalet? Kalk, çim falan sula. Oldu mu? Zaten beyin sulanmış, herhalde suladığın fazla sular geçip dünyanın öbür tarafından buraya, benim kafada falan çıkıyor. Neyse dostum, bu kadar saçmalık yeter. Şimdi senin pazar gününü, bu tur saçmalıklarla batırmayalım." Yine de iyi çocuktur vesselam. En büyük zevklerinden biri, "Karışık Harfli Adam" ile e-mailleşmektir. Bir de Muhammed Hilmi'ye, dan dini türünden ninniler söylemek. Vefalı, liyakatli, can ve canan dost. Cemaat-ı Sayha'nın biricik doktoru. Özü, sözü doğru. Seni bizlere bağışlayan Allah'a hamd olsun...
Adem Aslan
Karabük'ten çıktım - yola Yollar yanıyor...
Hoş bu türkü böyle değildi ama olsun. Bizim Adem de Karabük'ten çıkmadı mı yola. İsa'dan sonra ve fî zamanda, 20. Asır kaçmadan trene bindi. Çerkezliği ile bilinir. İnanmış insanlardan esirgemediği bir yanının olduğunu ona inanarak öğrendi çevresindekiler. Biraz deli - dolu, çokça kafadar. Sayha'nın ehliyetli şoförü olarak engin hizmetlerde bulundu. Okula, öğrenciliğe, eğitime tutkun olan Adem, bazı vefasız arkadaşlarının inadına üniversiteyi yıllar boyunca yüreğinde taşıyarak ayrı kalmaya dayanamadı ve diploma istemeden ayrılıp gitti. Şimdilerde kendi gibi güzel bir şirkette çalıştığına dair haberler almaktayız. Her ne kadar Karabüklü Adem olarak bilinse de bundan sonra Konyalı Adem olarak bilinecek zannına kapılıyoruz. "...Bir daha Konya'ya gelmek mi, Konya istikametine giden otobüslere dahi binmeyeceğim" yolunda yapmış olduğu serzenişler, onun ne kadar kendine güvendiğini hem büyük lokma yiyerek hem de büyük laf ederek göstermiştir. Adem, bir deli oğlan Yaşadığı yaşta... Bazılarına göre yağmurdan, kardan hoşlanıyor. Romantik yönü olduğunu iddia edenlere dahi rastlanmaktadır Tarih-i Sayha'da. Lakin şairliğini, muharrirliğini hiç göstermedi. Büyük bir giz olarak taşıyor yüreğinin sol yanında. Dağıtıcı, muhabir olarak çalıştığı Sayha'da önce Çerkez Ethem'i yazmaya kalkıştı, üzerine gelen baskılar sonucu Şeyh Şamil' de karar kılarak Kafkaslara kadar yürünebileceğine işaret etti. O gün bu gündür pek yazdıklarına rastlayan olamamıştır. Mektup yazmak, hal hatır sormak, öldü mü kaldı mı gibi şeylerin peşinde pek koşmadığı için "kötü haber tez duyulur" ilkesi gereğince yaşamaya devam ediyor. Ola ki bir gün dostları - hazır kampanyalar da var iken - bir cep telefonu alarak ona ulaşmanın yollarını deneyebilir. O arayıp sormasa da aranıp sorulacak güzel insanlardan biridir Adem Aslan...
Nam-ı Diğer Kerem Dağlı
Hicri 1388 Kayseri doğumlu.
Alelade bir ademcik. Kendi halinde. Batıya ve bizdeki "Bâtıl"lara karşı öfkesini ve mücadelesini saymazsanız kendi hâlinde birisi. İmam - Hatip mezunu ve şu an mezun olduğu okulda, kendini mezun eden öğretmenleri ile birlikte "öğretmencilik" oynuyor. En büyük zevklerinden birisinin, hâlâ öğretmenlerine karşı ukalâlık yapmak ve "sizin gibi öğretmen olmayacağım" diyerek bütün öğrencileri geçirmek ; başarısız olmak için uğraşan bebeleri bu işte "muvaffak" etmemek olduğu biliniyor. Sokakta, çarşıda ne işle meşgul olduğunu soranları, saçma - sapan meslek isimleri söyleyerek geçiştiriyor. En çok devlet memuru denmesinden cinnet geçirdiği rivayet ediliyor.
Onu arayıp sorma zahmetinde bulunanlar, daim aynı adreste, bulabiliyorlar. Adı: "Erciyes'e Bakan Adam". Adresi: "Erciyes'in Doğusu..." Boş kaldıkça eşe dosta haber uçuran, kendi gibi lüzumsuz bir dergi çıkarıp "Ben buradayım" mesajı verse de kimsenin taktığı yok. Onun da bu durumu pek takmadığı, derginin hâlâ devam etmesinden çıkarılan bir sonuç olabilir.
Öğrencilik yıllarından kalma okuma - yazma alışkanlığını sürdürdüğü; şair olduğu; Rasim Özdenören'in "Gül Yetiştiren Adam" romanında olduğu gibi bağ ve bahçe işleri ile uğraştığı; İnternete bağlanmak için anasının ağladığı; köpeklerle, kuşlarla vakit geçirdiği; Konya'yı özlediği ve senede bir kez de olsa Karadeniz'e yolunun düştüğü; İsmet Özel okumaktan bıkmadığı, Uzun Samsun'u ve çokça çay içmeyi bırakmadığı... bize gelen haberler arasında. Gayrisini Allah bilir. Ebû Talha olarak da bilinen Kerem, kendi halinde, kendince ve kendi kendine yaşayıp gitmektedir. Allah sonunu hayr etsin... ---- ---- Bu yazı ilk kez Ağustos 1998'de yayınlamıştır.
Hiç yorum yok