Son Yazılar

Nihat Genç


Kadim dost Hakan Albayrak seneler önce, arşivimde hâlâ özenle sakladığım, bir dergi tutuşturdu elime. İsmiyle müsemma bir dergi: ÇETE. Nihat Genç ile ilk orada tanıştım ve bu tanışıklık hiç eskimeden devam etti. Kitabevine girip de yeni çıkmış bir Nihat Genç kitabını almadan çıktığımı hatırlamam. Ofli Hoca’dan, One Man Show’a, Amerikan Köpekleri’nden, Karanlığa Okunan Ezanlar'dan, Edebiyat Dersleri’ne kadar. Yıllarca kendimi sıkı bir Nihat Genç okuru olarak yaftaladım. Gocunmadım. Kızmadım. Yanlışına yanlış dedim. Doğrusunu ayakta alkışladım. Hatta ilk hikayelerimdeki koşan, haykıran, kızan, çabalayan üslup da Nihat Genç izleri taşır demek ayıp değildir. Sıkı bir takipçisi olarak etkilenmek mümkündü elbet. O etkiyi de hep sevdim. Öfkesini de.

“Doğu neresidir?” sorusuna “Batı’nın bombalarının düştüğü yerdir” diyen birisi nasıl görmezden gelinebilirdi? Sertti. Doğru bulmadığı her şeyi yerin dibine batırırdı. Göklere çıkarılan, şişirilen, şiştikçe şişen kimi edebiyatçıları birkaç kelimesi ile, o kendisine has üslubu ile patlatabilir, fos edebilirdi anında. Yaşayarak, ta yüreğinde hissederek, öfkeyi imbikten süzüp sabır ve akıl ve yürek terazisi içerisinde tartarak yazdı. Siyasilerden zenginlere, Bosna'dan Anadolu'ya değin çok geniş bir yazı yelpazesi ile yazdı. Yazdı. Yazdı.

Varyansın ile veryansın yaparak sessiz sedasız emaneti sahibine teslim etti. Eyvallahsız yaşadı ve dünyaya eyvallah deyip gitti. Mekanı cennet olsun.


Hiç yorum yok