Bilmek'te yazdıklarıma ilave olsun isterim.Biyografi okumak ayrı bir tat benim için. Satırların arasından tarihe sızmak; tarihten kişilere, hadiselere, mekanlara ulaşmak çok sevdiğim işlerden. Hâl böyle olunca okuma eylemi kendiliğinden bu tarafa meylediyor. Bugünü anlayabilmek için düne ve kişilerle örülü hadiselere bakmanın lezzetine doyulmuyor. Hoş, şöyle bir itiraz da seslendirilebilir:
"Bugünü anlasak ne olacak?"
Sualin içinde bir kızgınlık, bir sitem mevcut. Yaşadığımız günler bugünün aslında çok da anlaşılacak bir tarafı olmadığını haykırıyor. Hâlâ bütün dünyanın karşısına bir "veto" yetiyorken yeni neden bahsedebilir, nasıl ve neyi daha iyi anlayabiliriz?
"ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne Birleşik Arap Emirlikleri ve 90 ülke tarafından sunulan ve Gazze’de acil ateşkes talep edilen karar tasarısını veto etti." (Gazetelerden)
Belki bu hâl içerisinde kalemi kırıp kağıdı yırtarak ilim yerine cehaleti satın almak daha iyidir!..
Ferid Kâm Beyefendi'ye kulak kabartalım:
İcab-ı kaza hükmünü eyler icra
Tağyirine kimsede yok kuvvet asla
Mechul ise şayed bu hakikat sence
Ma'lum ola ki kimseye kalmaz dünya...
Mahir İz'in Yılların İzi isimli pek hoş eseri aralık yağmurları altında elimde yine. Kaçıncı kez okuduğumu hatırlamıyorum. Üzerimize bu çağın pislikleri boca ediliyorken geçmişe kaçmak ne kadar doğru, bilemiyorum. Lakin hakikat şu ki, orada da yıkımlar, felaketler, kötülükler, kırgınlıklar var. İnsanın olduğu yerde başka ne olacaktı ki?
Özellikle Akif'e ve Ferid Kâm'a dair bölümleri tekrar ve dikkatlice okudum. İbnülemin'in hususiyetleri kadar Birinci Meclis zabıt katipliği ve tespitler de dikkate şayan.
Mesela:
Bir gün Meclis'te çok hararetli bir tartışma yaşanıyordu. Ali Şükrü Bey söz alıp kürsüye çıkmıştı. Herkesin istinasız hürmetini kazanan Hamidiye Kahramanı Rauf Bey, önünden geçen Ali Şükrü Bey'in belinden tutarak ona şu ikazda bulundu:
Şükrü yeter, yeter! Artık söz alma!
Ali Şükrü Bey'de Rauf Bey'e dönerek:
Rauf, ben bu işin fedaisiyim, anladın mı? dedi ve kürsüye çıktı.
Bu sırada Mahir Bey de zabıt müdürü Zeki Bey'e şöyle söylemişti:
Ali Şükrü Bey, bu gece idam fetvasını eli ile imzaladı.
Mahir Bey, “Yılların İzi” isimli kitabının dipnotunda da bu konu ile ilgili güzel bir yorum yapmış:
“Ali Şükrü Bey'in iddiası şu idi: Bütün dünyadaki İslâm âlemi, tekmil ruhu ve vicdanı ile Makam-ı Hilafete bağlıydı. Bu kuvveti ihmal etmek, âdeta hıyanet-i vataniye idi. Hafi (gizli) celsede Ali Şükrü Bey'in Rauf Bey'e dönerek 'Ben bu işin fedaisiyim, anladın mı?' demesi, bu büyük kuvvetin âlemşümul tesirine inandığı içindi. İngiltere'nin yıpratmak istediği bu kuvvetti.”
Hüseyin Avni Bey, Topal Osman, Fethi Bey... Pek alışık olmadığımız yönleriyle gözle önüne seriliyor.
Hatırat bir çeşme. O çeşmeye dudakları yaklaştırıp kana kana içmek gerek. Vicdanla, idrak ederek, insafı elden bırakmadan okumak bizi dünyanın beşten büyük olduğuna inandırıyor.
Evet dünya beşten büyük, hem de çok büyük.
Hiç yorum yok