Yedi tuğla
Rivayet ederler ki Kayseri'nin kıymetli değerlerinden şöhretli, köklü ve muazzam Camii Kebir'i inşa edilirken şöyle bir hadise cereyan etmiştir:
Melik Mehmet Gazi, camiyi yaptırırken ustalarına kimseden yardım almamalarını, caminin tamamen kendi hayrı olacağını söyler.
Cami inşaatına gelen yaşlı bir kadın, dul olduğunu belirterek, yanında getirdiği 7 tuğlanın da kendi hayrı olarak caminin duvarına konulmasını ister. Caminin ustabaşı, yaşlı kadının bu isteğini, Melik Mehmet Gazi'nin emri olduğunu hatırlatarak kabul etmez.
Ertesi gün cami inşaatını gezmeye gelen Melik Mehmet Gazi, ustabaşını çağırarak gece sabaha kadar uyuyamadığını belirterek "Gece rüyama girdiler. Yaşlı bir kadını üzdüğünüzü, getirdiği tuğlaları kullanmazsanız caminin ömrünün de tuğla sayısı kadar kısa ömürlü olacağını söylediler" der. Ustabaşının olayı anlatması üzerine, Melik Mehmet Gazi, yaşlı kadının bulunmasını emreder.
Şehre dağılan görevliler, uzun bir araştırmadan sonra evinin önünde 7 adet tuğla bulunan yaşlı kadını alıp cami inşaatına getirir. Yaşlı kadının elini öpen Melik Mehmet Gazi, "Anne, bizim kararımız seni üzmek için değil. Biz halk fakir olduğu için, onların zorda kalmalarını önlemek için bağış kabul etmedik. Senin getirdiğin tuğlaları caminin en güzel yerine koyacağız" der ve tuğlalar uygun bir yere konar.
Ulu Cami'nin doğu bölümünde, kesme yonu taşlarıyla yapılan duvarın üstünde halen 7 adet tuğla vardır. Ve bu söylenceye kaynak olmuştur.
Ulu Camii'de öğle namazını kılarken bunlar geçmedi aklımdan. Niyetim çok basitti aslında:
Derin derin nefes alacak, bir nebzecik de olsa sun'i olan her şeyden uzaklaşacak ve tarih mahzenine sığınacaktım. Kemerler, sütunlar, kubbeler... Olmadı. O havaya giremedim. Belki kalabalık oluşu bunda etkendi. En iyisi bir sabah namazı ile asırlara uzanmak.
Hiç yorum yok