Sana Yalan Diyorum
Biz Ali ile büyüdük.
Ali bizdi, biz Ali.
Ben biz; biz ben…
O boks yaparken dans ediyor ve hep kazanıyordu. İri çamlar gibi devriliyordu rakipleri Ali’nin karşısında. Kelebek ve arı ağzına ne çok yakışıyordu, bunu Ali bile bilmiyordu. Biz biliyorduk, biz az gelişmiş ülkenin kenar mahalle çocukları idik ve bir çok şeyi okuldan değil sokaklardan öğreniyorduk. Ali yetiyordu bize.
Cassius Clay hiç yer etmedi hayatımızda. Kulağımızda bir aşinalık, yüreğimizde bir karşılık bulmadı.
O kendine Ali dedi.
Biz O’na Ali dedik.
Askere gitmedi Ali. Haykırdı:
“Beni Vietnamlıları öldürmeye göndermek istiyorsunuz.
Ülkemdeki zencileri aşağılayan kim?
Vietnamlılar mı?
Onlar bana hiçbir şey yapmadılar.”
Hainlik yaftası en kolayından temin edildi. Yasaklar, cezalar, aşağılamalar… Suçlanırken de kahramanımız oldu Ali. “Helal” dedik, “İşte budur” dedik. Yakınımızda olsa sıska bedenlerimizle gidip omuzlarımıza alırdık.
Biz Ali ile büyüdük.
Sonra büyüdük ve Ali sancısı tuttu her yanımızı. Ayağa kalkacak bir yürek ve dünyaya yayılacak bir feryad aradık.
“Yalan savaşlarınız.
Kahramanlarınız yalan.
Berlin Duvarı kadar sun’i ve yalan yazdığınız tarih.
Bir zenciye uzattığınız el, katil.
Gezdiğiniz yerküre kan.
Gözleriniz merhamet yoksunu.
Bilginiz yalan.
Tolkin körfezi kadar yalan Irak’ın kitle imha silahları.
Ruanda, Somali, Sudan, Filistin, Kongo, Afganistan, Mısır, Suriye, Libya… Yalan senaryolarına karşın tek hakikat ölen çocuklar, kadınlar, yaşlılar.”
Aç gözlülük dünyası.
Savaşlar dünyayı öldürmüyor, insanlığı öldürüyor.
Ve bütün savaşlar güç’ün yalan tezgahında üretiliyor.
Açlık bile.
Ve biz kenar mahalle çocukları Ali ile sıktık yumruğumuzu.
Kunta Kinte ile ısırdık sıkılan yumruğumuzu.
Muhalif ya da yerli, asi ya da hain denmesi asla gevşetmedi sıkıca yumruğumuzu.
Haritanın ve hakikatin farkındayız.
Acımızın sebebi bu.
Budur acımız.
Dayanağımız.
Ali bizdi, biz Ali.
Ben biz; biz ben…
O boks yaparken dans ediyor ve hep kazanıyordu. İri çamlar gibi devriliyordu rakipleri Ali’nin karşısında. Kelebek ve arı ağzına ne çok yakışıyordu, bunu Ali bile bilmiyordu. Biz biliyorduk, biz az gelişmiş ülkenin kenar mahalle çocukları idik ve bir çok şeyi okuldan değil sokaklardan öğreniyorduk. Ali yetiyordu bize.
Cassius Clay hiç yer etmedi hayatımızda. Kulağımızda bir aşinalık, yüreğimizde bir karşılık bulmadı.
O kendine Ali dedi.
Biz O’na Ali dedik.
Askere gitmedi Ali. Haykırdı:
“Beni Vietnamlıları öldürmeye göndermek istiyorsunuz.
Ülkemdeki zencileri aşağılayan kim?
Vietnamlılar mı?
Onlar bana hiçbir şey yapmadılar.”
Hainlik yaftası en kolayından temin edildi. Yasaklar, cezalar, aşağılamalar… Suçlanırken de kahramanımız oldu Ali. “Helal” dedik, “İşte budur” dedik. Yakınımızda olsa sıska bedenlerimizle gidip omuzlarımıza alırdık.
Biz Ali ile büyüdük.
Sonra büyüdük ve Ali sancısı tuttu her yanımızı. Ayağa kalkacak bir yürek ve dünyaya yayılacak bir feryad aradık.
“Yalan savaşlarınız.
Kahramanlarınız yalan.
Berlin Duvarı kadar sun’i ve yalan yazdığınız tarih.
Bir zenciye uzattığınız el, katil.
Gezdiğiniz yerküre kan.
Gözleriniz merhamet yoksunu.
Bilginiz yalan.
Tolkin körfezi kadar yalan Irak’ın kitle imha silahları.
Ruanda, Somali, Sudan, Filistin, Kongo, Afganistan, Mısır, Suriye, Libya… Yalan senaryolarına karşın tek hakikat ölen çocuklar, kadınlar, yaşlılar.”
Aç gözlülük dünyası.
Savaşlar dünyayı öldürmüyor, insanlığı öldürüyor.
Ve bütün savaşlar güç’ün yalan tezgahında üretiliyor.
Açlık bile.
Ve biz kenar mahalle çocukları Ali ile sıktık yumruğumuzu.
Kunta Kinte ile ısırdık sıkılan yumruğumuzu.
Muhalif ya da yerli, asi ya da hain denmesi asla gevşetmedi sıkıca yumruğumuzu.
Haritanın ve hakikatin farkındayız.
Acımızın sebebi bu.
Budur acımız.
Dayanağımız.
Hiç yorum yok