Hep şükür, bin şükür
Gün akşama devrilmek üzere iken iftar huzuru akıyor yüreklerimize.
Ramazanın son günü, son sahuru, son iftarı...
Ramazanın son günü, son sahuru, son iftarı...
Arınmış olarak bırakıp gidecek bizi Ramazan. Arınmış kalacak mıyız? İnşallah.
Ramazan alnımızda kalan sıcaklığıyla gidiyor. Yürek, pür telaş. Yürek, mahzun. Yürek, müteessir.
Leyleklerin gitme zamanına denk getirmiş yolculuğu ramazan. Bizi de götürse olmaz mı gittiği yere? Biz de hep iftarla açsak ağzımızı, sahurla yusak yanmışlığımızı.
Oruç tut bizi diye dualar ettik.
Şükür. Oruç tuttu bizi.
Bu, alnın secdeye mıhlanması için fazlasıyla yeter bir hâl. Kesretten kinayelerle, yediler ve yedi yüzlerle, uzanıp saçlarımıza konan yıldızlarla, kupkuru toprağın kana kana içtiği sularla şükür zamanıdır.
Hep şükür.
O (Hz. İbrahim), kendisini seçip dosdoğru bir yola yönelten (Allah’ın) nimetlerine hep şükretti. (Nahl 121)
Çok şükür.
Bin şükür.
O (Hz. İbrahim), kendisini seçip dosdoğru bir yola yönelten (Allah’ın) nimetlerine hep şükretti. (Nahl 121)
Çok şükür.
Bin şükür.
sensiz benim bir dem karara mecâlim yok,
ihsânını ta’dâ da imkânım yok.
tenimdeki her tüy eğer dillense,
binde bir şükrümü ifâya imkânım yok. H. Bektaş Veli
ihsânını ta’dâ da imkânım yok.
tenimdeki her tüy eğer dillense,
binde bir şükrümü ifâya imkânım yok. H. Bektaş Veli
Ya hu!..
Hiç yorum yok