Çarşaf Kadar Fetvâ
Ne çok bekledik yolunu!
Kardeşinin aksine içki ve sefahatten hoşlanmayan sade bir insandı. Mertti, güçlüydü. Bileğinden yakaladı mı hasmını, sırtını yere getirmeden bırakmazdı. Herkesin taklitçiliğe varan aşırı yenilik düşkünlüğüne inat geleneklerine bağlı ve umuttu.
Ne de güzel başlamıştı!
Harem kurmayacaktı; yüksek maaş alıp hiçbir iş görmeyen lüzumsuz adamları defedecekti; israf etmeyecekti... Herkesin beklentisi idi O.
Tuttu Mısır'a gitti. Değişmeye başladı sonra. Arkasından bir ilke imza atarak İngiltere ve Fransa'ya ziyarette bulundu. Bu arada bir şeyler yapılmıyor değildi fakat masrafların ardı arkası kesilmez olmuştu. 200 milyon altını bulmuştu borçlar ve yılda ödenen borç ve faizi 14 milyon altındı. Ve şimdinin eski o zamanın yeni alışkanlığı hortladı: borcu borçla ödemek ve bütçe açığını yeni borçlarla kapatmak. Dışardan borç alma imkanı olmadığında Galata sarraflarından yüksek faizlerle borçlanma yoluna gidildi. İflastı yani.
Rus elçisinin gazı ile akıl yürüten sadrazamının engin fikirlerine itimadı sonunun başlangıcı oldu. Hem sadrazamlarının tavsiyelerini kabul etti hem de kabulün cezasını tek başına çekti. Velinimetinin imha planını memnuniyetle hazırlayan eski/yeni Sadrazamı, Seraskeri, diğer devlet ricali köpek kadar bile olamamıştı. Kara Halil Efendi'nin çarşaf kadar fetvası ile hal'ediliverdi hiçbir şeyden habersizken.
Aslını unutmakla hem tahtını hem canını berhava etti Sultan Abdülaziz. Alafrangalığı dinsizlik sayan iyi niyetli Sultan, dört milyon altına ve borçla yaptırdığı Çırağan Sarayı'nın bugün ne amaçlarla kullanıldığını görse iyi niyetin, her sabah Kur'an-ı Kerim okumanın, bestekarlığın başkalarının ağzına bakmakla uyuşmadığını anlardı.
İyi başlamıştı.
Kötü devam etti.
Hem kötü bitti, hem kötü bitirildi.
Abdülaziz'in bileklerinden akan kan, pıhtılaşmadan ekonomide, sefahatte, Mısır'da, saraylarda, köşklerde, Tünel'de hâlâ akmakta ve bir ibret nişânesi olarak karşımızda devasa durmaktadır.
Hiç yorum yok