Gelişi Güzeller - 3

11.
Herkes aynaya bakmalı. Belki bir ayna taşımalı herkes, iç cebinde.  Bakanlar ve Görenler'le uğraşmadan sıkça başvurmalı aynaya. Bir yalan  nasıl sızmaktadır solgun bakışlardan dışarı, nasıl şekil almakta  dudaklar işimize gelmeyen bir haber duyduğumuzda, niçin alnımızdaki  çizgiler öfkeden kudurmaktadır...Nasıl? Aynaya sıkça bakmalı herkes.  Çünkü ayna ve aynaya akseden gözlerimiz, kendimizi kandıramadığımız iki  mübarek ravzadır. Her kim ki özeleştiri yapamıyor hayatta, nedamet  duymuyor, tövbe nedir, nasıldır bilmiyor, atın gitsin. Bir işe  yaramaz...

12.
Aşırı olsa da olmasa da fotoğraf düşkünlerini, "ruhu hastalıklı insan"  olarak niteliyor bilimciler. Fanatikleri, karşılıksız sevenleri, kuş  veya başka bir hayvan besleyenleri, antika meraklılarını, pul  koleksiyonu yapanları, kıyafet düşkünlerini, düşkün olmayanları,  yazanları, yazmayanları, uçaktan korkanları, tek kişilik dergi  çıkaranları vs. siz ilave edin. Aslında hepimiz, 20. Asır insanı olarak  hastalıklı insanlarız. Ne zaman ki bu hastalık, kendini normal addeden  insanlara göre delilik oldu, belki o gün kurtuluşumuzdur. Delilikte  keramet vardır diye boşuna denmediğini anlarız o gün. Katılmamak mümkün  mü R. D. Laing'in söylediklerine: "Her olayda biz aklıkarışık ve  çıldırmış yaratıklarız. Kendi benliklerimize, birbirimize, manevi ve  maddi dünyaya yabancıyız. Hatta gözümüze ilişen ancak benimsemediğimiz  bir zâviyeden, deliyiz biz." Ancak deli olduğunu ayrımsayabilenler,  akıllanabilir.

13.
Üzerine güneş doğmayan ecdattan, karanlık bilmeyen bir nesil peyda oldu.  Gün, ocağına çekilip bir koyu kızıllık kapladığı an üzerimizi,  düğmesine dokunduğumuz lambalar, karanlıktan kurtarmaktadır bizi.  Karanlıktan, yani korkudan. Korkmayan insandan her şey beklenir mi?  Evet. Karanlığı bilmeyen insan, öleceğine şüpheyle bakar. Karanlık,  kendi olmaktır her insan için. Nefs muhasebesi. Rabb'e yakınlaşmak.  Dünyanın uyanışına bir bakın, erken kalkılan bir günde. Kuşlarla.  Makinaların, fabrikaların, otomobillerin uyandırmasından önce uyanın.

Siz hiç, bir dikmeyi, bir ağacı yakın takibe aldınız mı? Bir kış  boyu, karın, fırtınanın, soğuğun istibdadı altında, mütevekkil, sıranın  kendisine gelmesini bekler. Karakış, Zemheri,Mart dokuzu, Dokuzun  dokuzu, Abdul beş... Cemrelerle beraber tomurcuklar büyür, büyür, büyür.  Ve infilâk. Rüzgâr, güneş, su üçgeninde uç veren yapraklar adım adım,  aheste ve sükûn içerisinde yürür, büyür... Sürgünü sürgün izler, umudu  umut.

Bir yaz günü, güne, güneşten önce uyanmak kadar asil ne olabilir?

14.
İnsanoğlu için dağlar, dehşetengiz varlıklar olmaya devam ediyor. Tarih  boyunca bu taaccüb, bu tecessüs damarlarındaki deli kanlara eşlik ederek  esrarını öğrenmeye çalıştılar. Dağların zirvesine ulaşmakla insan, bir  galibiyet yanılgısına düştü. Zirveleri zirveler izledi, haşmeti  haşmet... Yüksek güçlerin şatoları olarak adlandırılan dağlar, Edward  Whymper'in kelimeleriyle: "İnsanın doğayı yenme çabalarının önüne  dikilen engeller" diye müşahhaslaştırıldı. Her dağ kutsaldır:  Himalayalar, Everest, Godwin, Fujiyama, Olympos, Sînâ, Ağrı,  Erciyes...Her birinin bir efsanesi, manevi bir değeri vardır. Tabiî  dağların bulunmadığı yerlerde ise insanoğlu sun'î dağlar oluşturdu.  Piramitler, Babil Kulesi...Bilinen en eski piramitlerden olan Zoser  piramidi için: "Onun (Kral )için göğe çıkabilmesi amacıyla merdiven  yapıldı" denilmektedir. Göğe ulaşabilmek; göğün derinliklerindeki  "cennet" ideasına varabilmek her dönemim vazgeçilmez idolü olmuştur.  Günümüz insanı ise tabiat ile bağlarını koparalı çok süre olmasa da ne  bulutlar gibi yürütülüp yeryüzünün dengesini sağlayan dağlarla ne de  dağlar büyüklüğündeki dalgalar ve esrarlı gökyüzü ile ilişkisini kesmiş  haldedir. Otobanların, yüksek gökdelenlerin, metroların, şehir  kargaşasının içinde kalan insanoğlu için tabiat, arada bir tahminlerden  fazla yağan yağmur ve kar, okyanuslarda kopup gelen dev rüzgarlar,  Rihter ölçeği ile bilmem kaç şiddetindeki deprem olarak kalmış, bunun  dışına çıkılamamıştır. Herkesin, daim bir şeylerle meşgul olduğu bir  asırda, dağlar kimin umurunda ola ki?

(Resûlüm) Sana dağlar hakkında sorarlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak. (Tâhâ: 105)

Belki o gün bütün tabiat gibi Allah'ı zikredip vazifesini tamamlayan  dağların yürütüldüğünü; yeryüzü ile sarsılan dağların akıp giden kum  yığınlarına döndüğünü; Allah'ın emanetini yüklenmekten çekinen dağların  zalim ve cahil insanlar için nice ibretler taşıdığı anlaşılacaktır. Ve  fakat o gün, hakikaten çok geç bir vakittir.

Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve  azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına  girebilirsin. (İsrâ: 37)

15.
Saatleri saptamayı ilk bulan insana
Tanrı bildiğini yapsın! Benim bu
Dileğim, güneş saatini yapıp buraya
Koyarak, günlerimi dilimleyip
Bölen için de geçerlidir.


PLAUTUS (MÖ: 200)

Hiç yorum yok