Bu çağda
Koca gövdeli bir ağacı dönünce göz göze geldiler.
Şehrin tenha yüzüydü ve şapkası kulaklarını sıkıca saran kadın, trafik lambalarının saniyelerine lanet okuyordu.
Trafik lambasının kırmızı yüzüne bakan adam, kadının ela gözlerine çarpmıştı lambada.
Derken yeşil yandı ve şehir yürüdü.
Adam yürüdü ve bir sonraki lambada aynı gözleri yakalayacak olmanın heyecanı ile gömleğinden bir düğme daha açtı. Rüzgâr bir çizik attı adamın bilinmeyecek hatıralarına. Kar, tuz buz oldu adamın göğsünde.
Yerler buzdu ve adamın bastığı yerler birden eriyordu.
Adam, hayal şehirlerin malum efsanelerinden kaçmış vurguna meyyal yüzüyle kadına baktı.
Kadın, kar ve soğuk muhabbetinde şehir tarafını tutan bir ziyankârdı.
Koca gövdeli bir ağacı dönünce göz göze geldiler.
Saçma bir tereddüt ile “merhaba” dedi kadın.
“Merhaba” dedi adam.
Bir şiiri yakalar gibi adamı boynundan yakaladı kadın.
Aruzun kısa hecesinden uzun hecesine hapsoldu adam. Remel bahri açtı kapıyı. Bir lamba daha yandı. Bir kadın daha yüzünü bıraktı lambada. Bir adam daha taştı kaldırımlardan. Bir hatıra daha yürüdü ve omuz atıp geçti adamdan. Adam bir zamandan geçti. Elleri üşüdü birden. Gözleri üşüdü. Yerde yatan kadına baktıkça üşüyordu.
Adam.
Bildi ki ölümler bile ölüm değil bu çağda.
Hiç yorum yok