Dünyanın Kalbine Seyahat - 1


Uçaktayım.
Korkarım sanırdım. Sanki o benden ve o yola niyetimdem korktu. Ya da ben bastırılmış duygularla hemhalim… İlk defa havada yazıyorum. İlk defa havalı cümlelerim. Kinaye bulutlarda. Hoş ve elbet değişik bir durum. Kırkından sonra. İlk koku gibi ilk korku…
İhramlıyız ve ihram hürmet etmeyi gerektiriyor. Hürmet edilmeyi de…
Bulutlara selamla, dünyanın kalbine.
İkindi sonrası.
Uçsuz bucaksız gibi görünen deniziyle Cidde… Uçak tekerlerini yere kondurduktan ve bizim yüreğimize su serptikten sonra daha ne kadar gitti? Cidde, havaalanı ile bir şehir ebatında. Kavuşan ve ayrılan deniziyle biz de Kızıldeniz’e ayaklarımızdan önce yüreğimizi sokuyoruz.
Ehlen ve sehlen ya Hayr’a dair ne varsa!...



Cidde – Mekke arası yaklaşık 100 kilometre. Ben buradan bir de 25 sene önce geçmiştim diyorum kafileme. Kafilem, evet. Dünyadaki iki nimetim ve muhterem babamız… Su akmasa da araba akan güzergahta kayıyoruz. Hava sıcak mı sıcak… Yol akıyor, ışıklar akıyor, hem bir görüntü ile insan zaman ve mekandan akıyor… Gidip geliyor dünya, çoşuyor duygular… Uzakta Mekke’nin ışıkları yanımızda muhabbeti:
“Allah’ım! Burası Senin Harem’indir, muhterem ve emin kıldığın beldedir. Benim vücudumu da Cehennem ateşine Haram kıl. Kullarını yeniden dirilteceğin Kıyamet gününde beni, azabından emin olanlardan eyle. Beni, Sana itaat eden sevgili kullarından kıl.”
Ivır zıvır dünyalıkları ve dünyaya ait duyguları otele atıp bir nefeslik mesafedeki Mescid-i Haram’a uçuyoruz. Kafilem benden de heyecanlı. Tuttuğum ellerinden anlıyorum. Bir de sürçüyor ayakları. Kalabalıkla yürümek daha bir şaşırtıyor onları…
Tekrar ve sıkıca tutuyorum ellerini. “Ben” diyorum “bak diyene kadar bakmayacaksınız. Şimdi gözleriniz ayak uçlarınızda.” İstek anında yerine getiriliyor. Kalabalığı yara yara yürüyoruz. Sütunlar, sütunlar, sütunlar… Adımları tedirgin kafilemin, ürkek; heyecan son raddede.
Ben de gördüklerim karşısında tekrar ve tekrar hamd’a dalıyorum. Derin bir nefes ve muştu dolu bir sesle:
“Şimdi kaldırın başınızı ve…”
Gözbebeklerinden inciler dökülüyor yakut üzre. Elhamdülillah. Ve:
“Lebbeyk Allahümme lebbeyk, lebbeyke lâ şeriyke leke lebbeyk, innelhamde venni’mete leke velmülk, lâ şerkiyke lek… “
Allahım! Şu mübarek Beytin şeref, hürmet, azamet ve heybetini artır.
Allah lütfediyor ve daha birkaç saat evvelinden memlekette iken şimdi yatsı sonrasının tenhalığını da yanımıza alarak tavafa başlıyoruz. Dönüyoruz Kâbe’yi kalbimize yaslayarak. Dünya duruyor biz dönüyoruz. Biz duruyoruz Hacerü'l Esved karşısında “Bismillahi Allah-u Ekber” ile dünya duruyor. Kuşlar dönüyor tekrar. Kuşlar mı üstte biz mi belli değil, dönüyoruz gözlerimiz Kâbe ile sırdaş, yüreğimiz Kâbe ile hemhal, bedenimiz Kâbe ile bir… Ve Gül kokan serinlik ile sırtımızı sıvazlıyor “ve hüve ala külli şey’in kadir”
“Allahım! Sana ibadet için yönelinen şu Kabe Senin Beytin’dir. Saygı gösterilmesini buyurduğun bu kutsal belde Harem’indir. Buradaki emniyet ve güven Senin sağladığın emniyettir. Burası Cehennem ateşinden Sana sığınanların makamıdır.”
“Yalnızca yedi kez dönmek gerekiyor, dönülmesi gereken yerde” ile bir tavaf tamam oluyor hamdolsun. Hemen Tavaf namazı ve mekan Makam-ı İbrahim… Biz orada ve gözlerimiz Kâbe’de. Ya ruh?
“Haydi, tavaf sevdalıları, geliniz…” Yavaş ama emin adımlarla yürüyorum. Kafilem ardımda. Kafilem başka bir dünyada. En güzel ile el ele dizdize sanki…
“Geliniz. İşte burasıdır Safa tepesi. İsmail’e, Hacer’e, Zemzem’e, Anne yüreğine, teslimiyete, telaşa yüreğinizden bir kez daha açınız kapı...”
“Ve işte sol yanınız, kalbiniz tarafındadır Kabe ve Hacer-ül Esved. Ve işte Safa burası. Karşınız ise Merve. Haydi Bismillahi Allahu Ekber…”
“Şüphesiz Safa ile Merve Allah’ın nişanelerindendir. Kim Kabe’yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur. Her kim isteyerek bir hayır işlerse iyi bilsin ki, Allah şükrün karşılığını veren ve her şeyi bilendir.”
Safa. İsmail. Hacer. Yeşil direkler. Hervele.
Bismillahi Allahu Ekber
İsmail.
Hacer. Telaş.
Sonra ve daima
Hz. Resûl.
Yeşil direkler… Hervele.
İki tepecik arasında dört gidiş ve üç geliş…
Sırası yine Muştu. Şükürle dudaklar zemzeme. Elhamdüliilah.
Traş…
“İbadetlerimizi tamamlamayı nasip eden Allah’a hamd ve sena olsun.”
“Umreniz mübarek olsun, Allah kabul etsin”
Karınca misali insanlar. Tavaf devam ediyor… Namaz, Sa’y, Dua… Tavaf.
İlla huzur
Ve hep dua.
Elhamdülillah.
--- /---
Gece 01’e doğru mesafelerden ziyade ruh yoğunluğu ve yorgunluğu ile uzanılan yataklarda günün ve mekânın ve heyecanın ihtişamı uyutmuyor. Durmadan tavaf, durmadan namaz, durmadan Kur’an, durmadan dua. Harem.
Dünyanın kalbi.
Gün ışımadan daha dünyanın kalbi çağırıyor, ışığa koşuyoruz.
Kâbe.
Gece bıraktığımızdan daha albenili, katbekat daha kalabalık.
Mekke semalarında daha muhteşem ezanlar: Allahu Ekber!.. Yerde bizler, gökte melekler ve arada ebabiller, muhteşem davetin muhteşem makamındayız: Namaz.
Sıcak. Haremin mermerleri yanıyor. Gözyaşlarımızla mukabele ediyoruz.
Sıcakla birazcık yalnız Kabe.
Tavaf.
Güneşle tavaf.
Sıcacık tavaf.
Kalbe doğru…
İkindi bekliyoruz. Karşımızda Kâbe. Ellerim daha Kâbe kokuyor. Az önce mücrim beden uzandı, dokundu Kâbe’ye.
“Hoca, ellerim Kâbe kokuyor, abdest alırken yıkamasam olmaz mı? Sudeys, Hicr’den çıkıyor aheste. Huzura durma makamı.
Kâbe.
--- /---
Her zaman tavaftayım. En çok öğle sonrası ikindi öncesi. Güneşle tavaf ediyorum. Görüyorum güneş de dönüyor Kâbe’nin etrafında. Şimdi Kâbe gören bu kalem, Kâbe gören bu defter ile geceye doğru yıldızların tavafına da şahidlik ediyoruz.
Ümmet burada.
Tensizim.
Kadınlar adam, çocuklar adam, adamlar adam… Gözlerine bakmayagör hemen tebessüm konuyor dudaklarına; huzur konuyor omuzlarımıza… Hemen gülümsüyorlar. Tıpkı kardeş gibi. Gibisiz gibi kardeş.
Allah ellerimizden akıtıyor muhabbeti. Adımlarımız çarpışıyor tavafta. Muhabbet hasıl oluyor. Namazda dokunuyor ayaklarımız, omuzlarımız “ehlen ve sehlen ya Hacı”… Elhamdülillah. Lisan bilmeden muhabbet yayılıyor Suriyeli Halid ile, Suudlu Hasan ile, İranlı Ali ile…
Kardeşlerim.
--- /---
Tavaftan çıkanların yüzü ay parçası.
Hacerü’l Esved’i öpen güneş.
İzdiham sanki mahşer numunesi, Mahşerden bir prova.
Ve hep Kâbe.
Muhteşem örtüsüyle.
Altınoluk’tan bir güneş damlası düşüyor yüreğimize. Secdeye koşuyoruz. Tavaf arası ikindi namazı. Yine sıcak. Güzelliğe bakınız sıcak güneş altında tavaf edenlere gelişigüzel insanlar zemzem sunuyor, kağıt mendil dağıtıyor. Gözleriniz yaşarıyor, “şükran” diyorsunuz. Huzura Kâbe şahid, Kâbe herkese şahid. Elhamdülillah.
--- /---
Kuşları da farklı Mekke’nin. Kâbe Ebabiller ve güvercinlerle yakın korumada. Daha yukarılarda, kartal desem küçük, şahin veya atmaca desem hem daha büyük hem daha yavaş onlarca kuş… Daimi tavaf ve zikr halinde… Ne Kâbe’nin üzerine konanı var ne üstünden geçeni… Sanki görünmez bir nurdan sütun Kâbe.
Canlı cansız bütün mahlukat tavafta çünkü tavaf elle tutulan gözle görülen bir mu’cize a dostlar!...
Tavaf’ı yaratan Allah’a hamdolsun.

Hiç yorum yok